
“Birçok olgunun nedenini araştırmış, bir zamanlar gözünü kamaştıran şeyleri anlamıştı, ama arkadaşlıklarının bittiği şu anda her şey ona çok ağır geliyordu.”
Merhabalar sevgili Meyus okuru,
Yazıma başlamadan önce hepimizin başı sağ olsun. Gencecik şehitlerimiz için söylenecek çok fazla şey var, aynı zamanda hiçbir şey yok. Ateş düştüğü yeri yakar elbette ancak bir tane bile olsa şehit acısı, hepimizin yüreğini yakar. Allah’ın rahmeti tüm şehitlerimiz, onların ailelerinin ve gazilerimizin üzerine olsun. Sizin hakkınızı asla ödeyemeyiz.
Stefan Zweıg’in bu eserinde Viyana’ya üniversitede tıp öğretimi için giden bir genci anlatmaktadır. Almanya’nın kırsal bir bölgeden kente gelen Bertold Berger kendine zar zor düzgün sayılabilecek bir yer bulduktan sonra koskoca kentte yapayalnız olduğu gerçeği üzerine bir anda omuzlarına çökmüştü.
Yalnızlık bütün hücrelerine nüfuz ederken yan odadaki komşusu ile tanıştığında onunla neredeyse hemşehri olduğunu öğrenmek fazlasıyla hoşuna gitmişti. Yan odada yaşayan Schramek, Berger’i adeta büyülemişti. Davranışları, sohbeti, canlılığı ve yaşam tarzı tam olarak Berger’in olmak istediği gibiydi. Berger daha liseden yeni mezun olmuş ve on sekizine yeni basmıştı. Schramek gibi anlatabileceği heyecan verici anıları yoktu. Lise anıları ona fazlaca çocukça gözükmüştü. Tıpkı kendinin Schramek’e çocuk gibi görünmesi gibi ki lakabı ‘Çocuk’ olmuştu.
“İlk kez resmen öğrenci ve erkek muamelesi göreceği ve de bir olaya karışacağı içinde delice, taşkın denilebilecek bir sevinç vardı.”
Bu lakaptan nefret etsede kurtulmak için önce yetişkin bir erkek olduğunu, artık çocuk olmadığını kanıtlaması lazımdı. Viyana’da dikkatini çeken tek şey Schramek’in yaşamı, kulübü ve arkadaş ortamıydı. Asla giremediği davet bile edilmediği arkadaş ortamı.
Boğucu kış havası, karamsar ruh halini iyice etkilerken Berger kız kardeşinin şefkatini ve desteğini iyice arar olmuştu. Derslerine yoğunlaşıp herkesin ilerisine geçince de bir şekilde göze batmayı başarmış ve belli bir arkadaş grubuna dahil olmayı başaramamıştı.
Berger, şehir hayatına adapte olamadığı gibi geri dönmeyi de gururuna yediremezken Schramek’in kız arkadaşıyla tanışması her şeyi daha da berbat hale getirmişti. O bile ona çocuk diye hitap edip iyice özgüvenini sarsıyordu.
Kıza olan öfkesi şehvete dönüşmeye başlayınca ise Berger kendini Schramek’den de okuldan da soyutladı. Şehrin sokaklarında hayalet gibi dolaşıp insanların sohbetlerinde, neşelerinde ilgisini çekebilecek bir şey arar oldu.
“Bır kız, bir çocuk… Anılar, gayretsiz bir esintiyle yeniden canlanıp yüreğini kıpırdattı.”
Viyana’ya bahar adım adım gelirken, Berger’ın içi soğuk bir kış gecesi gibiydi. Bedeni kabuk gibi etrafta dolanırken ev sahibesinin kızıla yakalanan on üç yaşındaki kızıyla ilgilenmek Berger’a soğuk duş etkisi yaratmış ve kendine getirmiştir. Kendine gerçek bir hedef ve şefkatli bir aşk bulmuştur.
Talih bu sefer yüzüne gülecek midir sevgili okur?
Zweig’in her zaman ki tarzıyla az kelimeyle çok şey anlatması ve olay örgüsü olarak akıcı olan kitapta beni rahatsız eden tek şey Bergerdi. Kişiliği o kadar gıcık bir karakter ki arada dövesim geldi. İstediği şeyi elde etmek için onun yerine başkalarının uğraşmasına alışmış, sürekli kız kardeşinin desteğini arayan olgunlaşmamış biriydi. Nitekim her baş karakteri sevmek zorunda değiliz, bazen bu tarz garip bir sinir bozuculuğu olan karakterleri okumak kitabın etkisini arttırmakta sevgili okur.
Kitap ile ilgili düşüncelerinizi yorum kısmında bizimle paylaşmayı unutmayın. Kendinize iyi bakın…
XOXO
Adı:KızılYazar:Stefan Zweig, Regaip Minareci (Çevirmen)
Baskı tarihi:Mayıs 2018
Sayfa sayısı:72
Format:Karton kapak
ISBN:9786052954539
Kitabın türü:Modern Klasikleri, Hikaye (Öykü)
Yayınevi:Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları
