SİTE YAZARLARININ DENEMELERİ

Sevmeyi Yaşamak (İlk 3 Bölüm)

Mücadele ile yoğrulmuş bir AŞK hikayesi… Kaya kardeşlerden ilki İlyas Kaya ile Leyla Altun’un kesişen yolları

 GİRİŞ

Sonunda her şey olacağına varır. Bir anlık karar değildir hiçbir şey. Sadece ağzımızdan öyleymiş gibi çıkar. Ama sebepler de neticeler de çok önceden yazılmıştır kaderimize…

BÖLÜM BİR

Trafikte geçirdiği çile dolu bir saat sonunda istediği yere varabilmişti. Koşar adımlarla işe yetişmeye çalışırken çoktan geç kaldığının farkındaydı zaten. Saatine bakıp “hay ben böyle işin!” diye söylendi. Şirketten içeri girdiğinde hemen peşinden patronlarından birinin de içeri girdiğini gördü. Göz göze geldiklerinde İlyas ona bakıp “sen de mi geç kaldın?” diye sordu gülerek.

“trafik” dedi Leyla nefes nefese kalmıştı. “ayrıca otobüste kavga çıktı.”

“hadi ya” birlikte asansörlere doğru yürürken herkes patrona selam veriyordu. “neden?”

Leyla gözlerini devirip “adamın biri engelli kısmına oturmuş eh haliyle engelli biri otobüse binip de kimse yerinden kıpırdamayınca olanlar oldu.” Diye kısaca olayı özetledi.

“vay öküz vay”

“eh her gün otobüste bir tartışma çıkmadan eve dönersem kendimi bir garip hissediyorum artık.”

İlyas gülümseyip, “sen bu azim ve yetenekle çok kısa sürede çalışıp kendi arabanı da alırsın,” dedi. Leyla bu övgü karşısında utanıp tebessüm etmekle yetindi.

Asansörün kapısı açıldığında İlyas eliyle “hanımlar önden,” diyerek yer verdi. Leyla teşekkür edip asansöre bindi. Beşinci kata basarken kapı kapandı.

“çalışmalar nasıl gidiyor?” diye sordu İlyas.

“iki ay dolmak üzere biliyorsunuz. Aygül Hanım çok disiplinli bir şef. Başlangıçta planladığımız ne ise program o şekilde ilerliyor.”

“güzel, zaten bugün bir toplantı yapacağız. Serhan da gelecek ortak şirketi temsilen.”

“biliyorum konuştuk.”

“siz çok eskiden beri tanışıyordunuz değil mi?”

“evet” dedi Leyla “sağ olsun bu şirkete girmeme yardımcı olan da oydu zaten. Ali Kemal Bey’e beni tavsiye etmesini Hakkı Bey’den rica etmişti.”

“Ali Kemal abi sende bir ışık görmese seni hayatta işe almazdı.”

Leyla yine mahcup bir tavırla tebessüm edip “ne mutlu bana o zaman,” dedi. İlyas Kaya bu şirketin üç patronundan biriydi. Şirketin maliye işlerinden sorumluydu. Ondan habersiz ne bir kuruş harcanırdı ne de bir kuruş girerdi bu şirkete. Henüz otuz bir yaşında genç bir patrondu.

Ali Kemal Ender, Leyla’nın esas patronu sayılırdı. Çünkü işin Ar-Ge kısmında yer alan Leyla makine mühendisiydi ve burada da dünya çapında üretimleri yapılan beyaz eşyalar tasarlanıyordu. Ali Kemal Ender ise literatüre geçmiş efsane mühendislerden biriydi.

Son patron ise işin yurtdışı ayağını kontrol eden Sevcan Sele idi. Leyla onun adını çok duyuyordu ancak hiç tanışmamıştı.

Ortak şirket ise Serhan’ın çalıştığı şirketti. Serhan işin inovasyon ve reklam- pazarlama kısmı ile ilgileniyordu. İkisi de aynı üniversiteden mezun olmuşlardı. Ancak Serhan ondan iki sene önce mezun olduğu için ve hali hazırda çalıştığı şirket babasının çok yakın bir arkadaşının olduğu için hızla yükselmişti. Leyla ise Serhan’ın çalıştığı şirkette altı aylık bir stajdan sonra esas patron Hakkı Bey’e bu şirkete girmesi için aracı olmasını istemişti.

Leyla, masasına geçerken “nerede kaldın kız?” Diyen yan masasında duran Zehra’ya bakıp “trafik beni bitirdi,” diye cevap verdi.

“ay sorma ya o hepimizin çilesi,” Zehra sandalyesini yaklaştırıp “hazırladın mı dosyanı?” diye sordu.

Leyla başını sallayıp “hazırladım,” dedi. “Sen?”

“yaptık işte bir şeyler. Şu iş bir bitsin sırtımız yere gelmez artık.”

“inşallah” dedi Leyla iç çekip “Aygül Hanım’ı gördün mü?”

“yok daha gelmedi.” Zehra gözlerinde parıltıyla etrafına bakıp sandalyesini biraz daha yaklaştırdı. Leyla dedikodunun geldiğini anlamıştı ancak mani olamadan Zehra konuşmaya başladı. “kesin yeni sevgili yaptı,” dedi fısıltıyla. “Zaten güzel kadın inkar edemem ama bu aralar daha bir süslü püslü. Hiç geç kalmayan kadın işe yetişemez oldu. Telefonda sürekli kıkırdamalar falan”

Leyla gülümsemeye çalışıp “hayırlısı olsun” dedi. “Mutlu olmayı hak eden bir insan Aygül Hanım”

“öyle tabi,” Zehra geri çekilip senle de hiç sohbet edilmiyor der gibi bakıp işine geri döndü. Leyla da sessizce toplantıdan önce son kez hazırladığı dosyasının üzerinden geçti. Kafasını kaldırıp “ben toplantı odasına geçiyorum,” dedi. “Geliyor musun?”

Zehra başını salladı. “Ama önce tuvalete gitmem lazım. Sana zahmet benim dosyayı da götürür müsün?”

“tabi” Leyla uzattığı dosyayı alıp toplantı odasına gittiğinde Ali Kemal Bey İle İlyas Bey’i gördü.

“merhabalar,” dedi gülümsemeye çalışıp. Neredeyse bir senedir bu şirkette çalışıyordu. Patronları iyi insanlardı. Ama toplantının başlamasına daha varken burada ne işleri vardı? “Eğer erken geldiysem çıkabilirim,” dedi hemen.

Ali Kemal Bey başını sallayıp “saçmalama kız” dedi. Onun her zaman babacan bir tavrı vardı. Leyla gülüp yerine geçti. İlyas Bey ise ona bakıp “Serhan geldi mi?” Diye sordu. Kahverengi gözlerinde Leyla’nın ilgisini çeken bir merak vardı.

“henüz gelmedi” dedi, “ama yetişir merak etmeyin.”

“Aygül de gelmedi,” dedi kendi kendine İlyas. Leyla ise bunu duymamış gibi yapıp önüne döndü.

O sırada Ali Kemal Bey’in telefonu çalmaya başlayınca ekrana bakıp “geliyorum şimdi” dedi ve odadan çıkıp gözden kayboldu. İlyas ise sıkıntılı bir halde pencereye bakıyordu. Üzerinde her zamanki janti takımlarından biri vardı. Hafif kirli sakalı düzgün ve temizdi. Esmer tenli kahve saçlı kahve gözlü bir adamdı İlyas Kaya. Uzun boyu ve karizmasıyla burada çalışan kızların hayranlıkla süzdüğü tek patrondu. Çünkü Ali Kemal Bey elli yaşında evli ve çocuklu bir adamdı. İlyas Kaya ise bekardı. Dahası hayatında kimse yoktu. Yani herkesin bildiği kadarıyla yoktu. Leyla ise bunun tam tersini düşünüyordu. Bu adamın aklında birisi vardı. Bir senedir tanıyordu İlyas Bey’i ve bakışlarında tanıdık bir hayal kırıklığı görüyordu.

Kendi düşüncelerine dalıp gitmişken telefonuna bir mesaj gelince telaşla telefonu alıp “Hay Allah sesini kısmayı unutmuşum,” dedi. Sanki ayıp bir şey yaparken yakalanmış gibi hissediyordu. İlyas ise bıyık altı bir gülümseme ile Leyla’ya bakıp “önemli değil toplantı daha başlamadı.” Dedi.

Leyla telefonun sesini kısarken gelen mesaja baktı. Serhan’dan gelmişti.

“biraz geç kalacağım güzellik beni idare et” yazıyordu. Leyla biraz öfkelenerek telefonu bırakınca İlyas “Hayırdır?” Diye sordu hemen.

“Serhan trafiğe takılmışta onu haber vermemi istedi.”

“öyle mi?” dedi İlyas hafif alaylı bir ses tonuyla, “sen Serhan’ın kişisel asistanı mısın?”

“anlamadım” Leyla biraz şaşırmıştı şimdi.

“yani diyorum ki geç kalacağını daha etik ve resmi bir yoldan bildireceğine neden senin iletmeni istiyor?”

“ben,” dedi Leyla siyah kıvırcık saçlarını dağınık bir şekilde topuz yapıp turuncu bir kurdele bağlamıştı bugün. Bu yüzden elini saçlarına attığında boşluğu tutunca iyice bocaladı. İlyas ise onu bir avcı gibi dikkatle izliyordu. İri kahverengi gözlerinin parıltısı kıvrık siyah kirpikleri arasında gölgeleniyordu. “tabi haklısınız,” diyebildi sonunda.

“hangi konuda haklıyım?”

Leyla hafifçe iç çekip sabırla “ben Serhan’ın kişisel asistanı değilim,” dedi. “O konuda haklısınız. Ancak kendisi bir şekilde geç kalacağını haber vermek nezaketinde bulunduğu halde neden kızdığınızı anlayamadım.”

İlyas yan bir sırıtışla “yakında anlarsın” dedi. Leyla kafası karışmış gibi ona bakıp “neyi anlarım?” Diye sordu. Ancak tam o sırada kapı açıldı ve içeri insanlar girmeye başladı. Böylece konuşmaları da yarıda kesildi.

Toplantı saati geldiğinde masada iki eksik vardı. Biri Serhan diğeri ise Aygül Hanımdı. Leyla çaktırmadan İlyas Bey’e baktı. Sinirle kalemini kapalı duran dosyanın teline vuruyordu. Sonunda toparlanıp “evet” dedi, “başlayalım.”

“başlayalım” diye onayladı Ali Kemal Bey. “Biliyorsunuz ki bu toplantı bizim yeni serimizi görücüye çıkartmadan evvel ki son toplantımız. Hayırlısıyla bu süreç, Aygül ve ekibinin son eksikleri tamamlayıp projeyi üretici fabrikaya göndermesiyle sona erecek inşallah.”

İlyas başını sallayarak dinledikten sonra “tabi Aygül Hanım ve Serhan Bey vaktinde gelmiş olsalardı daha verimli bir açılış olurdu,” dedi. Neden bu kadar sinirlendiğini anlayamıyordu Leyla. Sanki aynı anda birden fazla şey düşünüyor bir karar vermeye çalışıyor ancak bir türlü yaşadığı ikilemi aşamıyordu.

Toplantı ilerlerken kapı tıklandı ve içeri aynı anda Serhan ve Aygül girdi. Yüzlerinde garip bir ifade vardı. Sanki suçüstü yakalanmış çocuklardı ikisi de ancak kahkaha atmamak için kendilerini zor tutuyorlarmış gibiydiler. O an Leyla’nın zihninde sabah Zehra’nın dedikleri çınladı. Böyle bir şey olabilir miydi? Serhan ve Aygül? Tüm kanının donduğunu hissetti. Olabilir miydi? Zehra haklı mıydı? Aygül Hanım’ın yeni sevgilisi Serhan mıydı?

Çocukluktan beri tek arkadaşı olan Serhan’da son zamanlarda bir değişiklik olduğunu fark etmişti ancak aklına hiç bu ihtimal gelmemişti. Kulakları uğuldamaya başlamıştı, dikkatini toparlamaya çalışırken İlyas Bey’in “geç kaldınız,” diyen sesini duydu. Ağır ağır başını çevirip ona baktığında onun da kendisine baktığını gördü. Az önce büyük bir ikilem yaşıyormuş gibi görünen patronu şimdi çelik gibi kararlı bakışlarını ona dikmişti. Leyla kendini az öncekinden de garip hissederek bakışlarını kaçırdı.

Bu sırada Aygül Hanım mahcup bir ifade ile “çok özür dileriz” dedi. İkisi de aceleyle yerlerine geçerken tam yanına oturan Serhan, Leyla’nın kulağına “fena batırdık değil mi?” diye fısıldadı. Leyla başını sallayıp “öyle oldu” diye onayladı. Konuşabilmesi bir mucizeymiş gibi hissetti o an.

Bir daha da toplantı boyunca Serhan’a bakmadı. Sanki taş kesilmişti de kıpırdayamıyor ancak zihni sürekli acaba Serhan ve Aygül bir arada mı diye sorgulayıp duruyordu. Sürekli geçmiş ayları, haftaları zihninde evirip çeviriyor ve bir açık ya da bir ipucu bulmaya çalışıyordu. Serhan ve Aygül Hanım’ın yan yana geldiklerinde birbirlerine olan kaçak bakışmalarını yakaladığını hatırladı sonra. Üzerinde fazla durmamıştı bu bakışmaların çünkü Serhan- Serhan neydi? Sadece arkadaşı değil miydi işte! Neden bu kadar paniklemişti? Bu kafa karışıklığı içinde gayet düz bir şekilde kendi payına düşen kısmı sunduktan sonra yerine geçti. Anlatırken ne Serhan’a ne Aygül Hanım’a ne de İlyas Bey’e bakmamıştı. Sanki üçünün de varlığının ağırlığı kalbinin ve ruhunun üzerine binmişti.

Toplantı bittiğinde kapanış konuşmasını Ali Kemal Bey yaptı. Dosyalar kapanırken herkes birer ikişer dağılıyordu. Leyla da yerinden kalkmak için kıpırdadı ancak Serhan kolundan tutup “kal” diye fısıldadı.

Leyla önce Serhan’ın kolundan tutan eline baktı sonra istemsizce İlyas Bey’e kaydı bakışları. Bariz bir şekilde onları izliyordu. Son zamanlarda onun bakışlarını çok fazla üzerinde hissediyordu. Daha fazla karşılaşır daha fazla sohbet eder olmuşlardı.

Leyla yutkunup tehlikeli bir sessizlikle onları izleyen İlyas Bey’den bakışlarını tekrar kaçırıp Serhan’a baktı. Küçük bir kız çocuğuyken karşısına çıkan bu adamın yüzünün her bir santimini ezbere biliyordu. Usulca başını sallayıp kolunu çekti. O sırada İlyas da hızla odadan çıktı arkasında öfkeli bir rüzgâr bırakmıştı.

Sonunda toplantı odasında üç kişi kalmıştı. Aygül Hanım, Serhan ve Leyla. Bir anlık sessizlikten sonra Aygül güzel ela rengi gözleriyle Leyla’ya bakıp “sana söylemek istediğimiz bir şey var Leyla’cığım,” dedi samimi bir gülüşle. Leyla yutkunup “öyle mi?” Dedi. “nedir?”

Serhan ve Aygül birbirlerine bakıp sırıtırken Leyla aslında ne olduğunu çoktan anlamıştı. Çocukluğundan beri tek dostu olan Serhan ellerinin arasından kayıp gitmişti.

“biz birlikteyiz Leyla,” dedi Serhan gözlerinin içine bakarak. Bu çocuğun kendisine hiç mi acıması kalmamıştı!

Leyla, başını hafifçe sallayıp tebessüm etmeye çalıştı. Ancak ağzını açamamıştı. Sessizliğinin söylediği o kadar çok şey vardı ki…

“bir şey söylemeyecek misin?” Diye soran Serhan’a bakıp şaşırdı. Leyla’nın nasıl bir girdabın içinde kaldığını görmüyor muydu?  Leyla’nın kalbinin sesini artık duymuyor muydu?

“Leyla?” Dedi Serhan sorarcasına. Her zaman ki gibi altın sarısı uzun saçlarını ensesinde topuz yapmıştı. Mavi gözleri engin bir derya gibiydi. Kemikli yüzü, iki üç günlük sakalı, uzun boyu, her şeyi ama her şeyi ile Leyla için o kadar aşina o kadar tanıdık bir yüzdü ki ona bakmak bile iyi geliyordu bazen. Masaya yaslanıp kollarını birleştirmişti şimdi sanki Leyla sorgudaydı. Hayır, hayır! Bu Serhan’ın Leyla’ya kestiği cezaydı. Belki de hak ettiği bir ceza…

“kızı şoka soktuk sabah sabah” dedi Aygül. Beline kadar inen at yelesi gibi kumral saçları herkesin dikkatini çekerdi. Çok güzel bir kadındı Aygül. “Biliyorum canım bizim için de beklenmedik bir gelişmeydi.” Serhan’ın yanına gelip çenesini omzuna yasladı ve “ama neylersin oldu işte” diye tamamladı lafını.

Leyla sonunda çenesini kilitleyen tutukluğu bozup “evet” dedi, “çok şaşırdım. Gerçekten bu zamana kadar hiç belli etmediniz. Serhan da bir şey söylemedi hiç”

“evet söylemedim,” diye kabul etti Serhan ve ekledi “Kızdın mı?”

Leyla başını sallayıp “yo hayır” dedi gülümsemesi gittikçe büyüyordu. “Aksine çok sevindim. İkiniz de çok iyi insanlarsınız. Birbirinize çok yakışmışsınız”

“gerçekten böyle mi düşünüyorsun?” diye sordu Aygül umutla. Leyla ona bakıp başını salladı. “elbette böyle düşünüyorum. Yani Serhan zaten benim için çok kıymetli ve sizle de neredeyse bir yıldır birlikte çalışıyoruz. Yani ikinizi de tanıyorum ve gerçekten çok sevindim. Çok mutlu olun.”

Leyla ayağa kalkıp dosyasını eline alırken yüreğinin titremesini zapt etmeye çalışıyordu. Serhan’a bakıp “bir ara yanına uğrarım. Ayrıntılı konuşuruz artık,” dedi gülerek. Serhan ise başını sallayıp kolunu sevgilisine dolarken “evet ya yapalım gerçekten,” dedi.

“benim dedikodum yapılacakmış gibi hissettim,” dedi Aygül.

Leyla gülüp “eh biraz” diye karşılık verdi. “Ben sizi yalnız bırakayım.”

“senin tepkin bizim için çok önemliydi Leyla,” dedi Serhan Leyla çıkmadan.

Leyla ise eli kapı kolunda dönüp ona baktı. Gözlerinde yanlış olan bir şey vardı. Leyla’yı rahatsız eden, zihninde şüpheler uyandıran bir samimiyetsizlik vardı.

“ikiniz adına da gerçekten çok sevindim,” dedi bir kere daha. “Şimdi gitmem lazım. Yapılacak çok fazla iş var.”

Kapıdan çıkıp dosyasını masanın üzerine bıraktıktan sonra bir yudum su içti. Zehra ona bakıp “ne konuştunuz içeride fısır fısır?” Diye sordu. Leyla ona ters bir bakış atıp “bir şey konuşmadık” dedi. “Ben tuvalete gidiyorum.”

Leyla uzaklaşırken Zehra arkasından bakıp kimseyle fazla muhabbet etmeyen kendi halinde takılan ve her zaman mesafeli olan çalışma arkadaşına “soğuk şey” diye söylendi. Leyla ise kendini tuvalete atıp kapıyı kilitledi. Sonunda kendiyle kalabilmişti. Elleri çok fena titriyordu. Ne yapacaktı şimdi? Serhan’ı kaybederse neyi kalırdı ki? Elleriyle yüzünü ovuşturup hızla inip kalkan göğsünü kontrol etmeye çalıştı. Solukları sıklaştıkça kulakları uğulduyordu.

Serhan onun bu hayattaki ilk ve tek aşkıydı. Ellerinin arasından kayıp gitmişti işte.

“benim yüzümden” diye fısıldadı Leyla acı içinde. “Benim yüzümden gitti.” Gözlerinden akan sıcak yaşları silip kendini toplamaya çalıştı. Tuvaletten çıkıp yüzünü yıkadı. Peçetelerle elini yüzünü kurulayıp saçını düzeltti. Makyaj yapmayı becermediği için uğraşmazdı. Ama yanında taşıdığı dudak kremini sürüp dudaklarını parlattı. Kullandığı tek ürün olan sürmeleri akmıştı. Onları temizleyip tekrar sürdü.

Hafiften kızarmış burnu için yapabileceği bir şey yoktu. Son kez kendine bakıp masasına geri döndü. O geri geldiğinde Aygül ve Serhan ortadan kaybolmuşlardı bile. Kafasını toparlayıp tekrar işe dönmeyi başardı. Tam odaklanmış elinde ki dosyayı bitirmek üzereydi ki öğle arası girdi. Ofiste büyük bir uğultu başlayınca o da mecburen her şeyi kapatıp araya çıktı.  Yemekhaneye gitmek istemediği için kendine bir tost ve çay alıp açık havaya çıktığında yüzüne çarpan temiz havayı doyasıya içine çekti. Üşenmeyip beş dakikalık mesafede olan parka yürüyüp kendine boş bir bank buldu. Tostu yerken yanına biri oturuverince aksi bir şekilde ona baktı ve hemen kim olduğunu anladı.

“İlyas Bey,” dedi şaşkınlıkla ağzındaki lokmayı zorlukla yutmuştu.

“iyi misin?” Diye sordu İlyas ve çayı uzatıp, “al bir yudum iç iyi gelir,” diye ekledi. Leyla çayı içip boğazını yumuşatırken İlyas da karşıya bakıyordu.

“siz,” dedi Leyla tereddütle “burada ne-“

“seni takip ettim,” dedi İlyas açıkça. Leyla kaşlarını kaldırıp “neden?” Diye sordu şüpheyle. Bunun üzerine İlyas gülüp “şaka yapıyorum Leyla,” dedi. Parkın karşısında ki lokantayı gösterip “yemekleri acayip iyidir, sıklıkla gelirim buraya, çıktığımda seni görünce yanına geldim çünkü iyi gözükmüyordun,” diye açıkladı. Leyla biraz rahatlayarak gülümsemeye çalışıp başını salladı. Şimdi iyiden iyiye utanmaya başlamıştı.

“kusura bakmayın lütfen, gerçekten iyi değilim, galiba tansiyonum düştü.”

İlyas ona dikkatle bakıp “hadi evine git,” dedi. Leyla “ama-“ diyerek itiraz edecek oldu ama İlyas elini kaldırıp “patronun olduğumu hatırlıyorsun değil mi?” diye onu susturdu.

“teşekkür ederim İlyas Bey,” diye fısıldadı Leyla. Kendini tutmasa bir kere daha ağlamaya başlayacaktı.

“önemli değil Leyla,” dedi İlyas içtenlikle. “Git biraz dinlen, herkesten daha fazla çalışıyorsun.”

“çalışmayı seviyorum.”

“ben de,” diye katıldı ona İlyas ve ekledi “ama insan olduğumu da unutmuyorum, bazen dinlenmemiz gerekir Leyla. Hadi git artık.”

Leyla başını sallayıp elindeki tostu çantasına koyarken ayağa kalktı. İlyas Bey’e bakıp “iyi günler,” dedi.

“sana da, iyi hafta sonları.”

“size de.”

Leyla parktan çıkarken İlyas da arkasından bakıp onu izledi. Leyla ise kendi emekleriyle kurduğu tek oda evine dönmeden önce uzunca bir süre sahilde yürüdü. Akıp giden trafik ve insanların çıkarttığı gürültü arasında kaybolup gitmek istiyordu. Yüreğinde öyle büyük bir boşluk vardı ki tarif edemiyordu. Şu anda bir arada olduklarını tahmin ettiği Serhan ve Aygül canlanıyordu aklında. Canı daha çok yanıyordu. Ancak bir kere daha ağlamayacaktı. Leyla gibi insanların ağlama lüksü olmazdı pek. Onlar bu hayatla mücadele etmeyi bıraktıkları an yıkılırlardı.

Sonunda durumu sindirmeyi biraz daha başarmıştı. Önünde sonunda olacağı buydu zaten. Serhan’ı kendisinden kopartan kişi Leyla idi. Böyle olmasını o istemişti. Sadece her şey çok ani olmuştu. Bu kadar çabuk olmasını beklemiyordu.

Eve geri döndüğünde içinden “onu kaybetmedim,” diye tekrarlayıp durdu. “onu kaybetmedim. Sadece onu paylaşmayı öğrenmem gerek. Onu Aygül’le paylaşmayı öğrenmeliyim.” Bu söylediklerini üstünü değiştirirken, yemek yerken, bilgisayarda saçma sapan şeyler izlerken, kitap okumaya çalışırken sürekli tekrarladı.

 Akşam on gibi kapısı çaldığında yerinden sıçrayıp kapıya gitti. Gelen kişinin kim olduğunu bilse de  “kim o?” diye sordu.

“benim güzellik” dedi Serhan. Leyla kalbi sıkışarak kapıyı açtı hemen. Karşısında duruyordu. Üstünde sabahki kot pantolonu ve kareli gömleği vardı. Yüzünde hala daha ilk tanıştıkları gün gördüğü merhametli sarışın çocuğun izlerini taşıyordu.

“hoş geldin.” Dedi Leyla. “seni beklemiyordum.” Halbuki bekliyordu.

“haber vermeden geldim kusura bakma” dedi Serhan. “Girebilir miyim?”

“saçmalama” dedi Leyla, “gel tabi.”

İçeri geçtiklerinde “ne içersin?” Diye sordu. “Aç mısın?”

“yok değilim yedik bir şeyler” dedi Serhan. Leyla içinden “Aygül’le birlikte mi yediniz?” Diye geçirse de dışından “ o zaman kahve” dedi. Mutfağa gidip iki kahve hazırladı. İçinden tekrarlamaya devam ediyordu, “onu kaybetmedim, sadece onu paylaşmayı öğrenmeliyim.” Serhan iyice kanepeye yerleşmişti. Elinde Leyla’nın okumakta olduğu kitap vardı.

“sağlam kurgusu var.” Dedi Leyla tepsiyi kanepenin ortasına bırakırken.

“okurum bir ara” Serhan kitabı aldığı yere koyarken Leyla kahvesini uzattı. Leyla’nın iki kişilik yeşil kanepesinde karşılıklı oturuyorlardı şimdi.

“ee” dedi Leyla, “hadi anlat nasıl oldu bu iş, ne ara oldu?”

Serhan rahatsız bir tavırla “gerçekten dinlemek istiyor musun?” Diye sordu. Gözlerinde Leyla’nın çözemediği bir ifade vardı. Neydi bu his? Bu bilinmezlik ilişkilerini hangi noktaya taşıyacaktı? Serhan’ın niyeti neydi?

“deliye bak” dedi işi şakaya vurarak “sen benim tek dostumsun. E hadi kabul edelim ben de senin tek dostunum çünkü diğerlerini arkadaş kategorisine koyuyorum. O yüzden hadi dökül nasıl oldu bu iş?”

Serhan gülümsemekle homurdanmak arasında bir ses çıkarıp “ben de bilmiyorum ki” dedi. “İşte biliyorsun bu ortak proje yüzünden sık sık sizin şirkete gidip geliyordum. Eh tabi Aygül de öyle. Gidip gelirken, gidip gelirken bir bakmışım bayağı samimi olmuşuz.”

Leyla, kalbinin acısını yutkunarak dindirmeye çalışsa da geçmiyordu. Ancak o yüzüne maskesini güzel takardı. Eğlenceli bir sırıtışla “vay çakal vay” dedi. “Kaşla göz arasında aşık etmişsin Aygül Hanım’ı kendine.”

Serhan başını sallayıp “yani öyle aşk meşk yok henüz ama-“ Leyla’ya baktı. “Ondan cidden hoşlanıyorum. Çok güzel, çok akıllı ve çok komik biri”

“tam sana layık biri o” dedi Leyla. İşte bunu içinden gelerek söylemişti. “Karakteri, duruşu, samimiyeti ile beni kendine hayran bırakmıştı zaten demek ki senin de aklını başından almış.”

Serhan hafif bir iç çekip “aklım başımda değil sahiden,” dedi. Ancak Leyla bunu neyi kastederek söylediğini anlayamamıştı.

“o zaman hakkınızda hayırlısı olsun diyelim,” diyerek konuyu kapattı Leyla çünkü daha fazla bu mesele hakkında konuşacak gücü kalmamıştı. Serhan da meselenin kapanmasını istermiş gibi “bu hafta sonu bizim film vizyona giriyor, gidiyoruz değil mi?” Dedi.

Leyla tam ağzını açıp evet diyecekti ki “saçmalama” dedi son anda. “Hafta sonu geldi ve sen yeni başladığın ilişkine vakit ayıracağına benimle sinemaya gideceğini mi düşünüyorsun?”

“canım her dakika birlikte takılacak değiliz ya!”

“takılmak nasıl bir kelimedir ya” dedi Leyla hafif atarlı bir şekilde. “Koskoca adamın dediği lafa bak!”

“aman Leyla-“

“Bak Serhan’cığım ben yarın filme gideceğim sen de kız arkadaşınla takılacaksın.” Dedi Leyla son kelimesini imalı bir şekilde vurgulamıştı.

“öyle olsun,” dedi Serhan ama alındığı belliydi. Leyla ise onun gitmesini istiyordu. Acısıyla baş başa kalmak istiyordu.

Bilerek esnemeye başlayınca Serhan ona bakıp “tamam anladım kahvemi içip gideceğim,” dedi. Leyla gülmeye başlayınca Serhan da ona katıldı. Hemen barışmışlardı işte. Onlar küsemezlerdi ki birbirlerine. Leyla ona kıyamazdı. O bir tek kendine acımazdı.

On dakika sonra Serhan kapıdan çıkarken Leyla ona el salladı. Arabasına binmeden evvel son kez dönüp Leyla’ya baktı. Leyla kalbinde olanı saklamaya karar vermişti yıllar önce. İkisi arasında dile dökülmemiş bu aşkın sırrı Leyla’nın sessizliğiyle iyice ağırlaşıyordu.

Göz göze geldiklerinde “güle güle” dedi Leyla dudakları kıpırdamıştı. Serhan başıyla selam verip arabasına binip gözden kaybolurken Leyla da kapıyı kapatıp yatağına sığındı.

Ertesi sabah uyandığında yıllardır yaptığı gibi büyük bir azimle kalktı yataktan. Kimsenin onu yıkmasına izin veremezdi. Onun yenilmek gibi bir seçeneği, sevdiği için savaşmak gibi bir lüksü yoktu. O hayatta kalmalıydı sadece. Bütün hayatını bu savaş üzerine kurmuştu. Mücadeleden bir an bile vazgeçmemiş hep savaşmıştı. Hayatta kalmak için ne gerekirse onu yapardı.

Aynada kendine bakarken kimsenin görmediği yorgunluğunu görüyordu. Yalnızlığı onun bir uzvuymuş gibi sarıp sarmalıyordu bedenini. Bir tek Leyla görebiliyordu bunu. Bakışlarını kendinden kaçırıp çantasını son bir kez kontrol etti. Her şey yerli yerindeydi. Açık mavi kot pantolonunun üstüne beyaz bir tişört giymişti. Sinemaya gitmeye hazırdı. Tam evden çıkacakken telefonu çalmaya başladı. Aygül’ün aradığını görünce kalbi sıkışır gibi oldu.

“efendim”

“Leyla bana bir iyilik yapman lazım,” diyen Aygül’ün sesi neredeyse yalvarır gibiydi.

“ne iyiliği?” diye sordu Leyla şüpheyle.

“sana verdiğim flash belleği ofise getirmen lazım.”

“ama-“ diyecek oldu Leyla ama Aygül telaşla araya girip “biliyorum hafta sonunu mahvettim ama belleğin sende olduğunu unutmuşum ve aklım başımda değil özür dilerim.”

“peki tamam.”

“çok sağ ol Leyla!” dedi Aygül sesinden rahatladığı belliydi. “Serhan’ın sana selamı var. Pazartesi görüşürüz.”

Telefon kapanırken Leyla yutkunup kaynamaya başlayan öfkesini dizginlemeye çalıştı. Demek Serhan, Aygül’le beraberdi. Aygül; Serhan’la olan buluşması mahvolmasın diye Leyla’nın hafta sonunu mahvedebiliyordu.

“görüşürüz.” Dedi Leyla buz gibi bir sesle çoktan kapanmış telefon hala kulağındaydı. Tekrardan hareket edebildiğinde çantasını omzundan geçirip evden çıktı. Ellerinin sinirden titrediğinin farkında değildi. İşte şimdi ihanete uğramış gibi hissediyordu. Demek bundan sonra böyle olacaktı. Serhan’ı bugün için reddetmişti ve Serhan da koşa koşa Aygül’e gidip planlar yapmıştı. İki âşık huzurları bozulmasın diye Leyla’nın huzurunu bozacaklardı yani. Peki ya Serhan! Leyla olmazsa Aygül, Aygül olmazsa Leyla diye mi düşünüyordu. Belki de Leyla Serhan’ı tamamen kaybetmeyi göze almalıydı artık.

“bunu yapacak gücüm yok,” dedi kendi kendine. Bu düşünceler içerisinde karabasan gibi işyerine vardığında İlyas Bey’i onu beklerken buldu. Kendi odasında bile değildi ve en az Leyla kadar sinirli gözüküyordu. Leyla hiçbir şey demeden belleği çıkartıp ona uzattı. İlyas hışımla belleği elinden alıp “böyle rezillik görmedim!” diye çıkıştı.

“eğer bana kızgınsanız-“

“sana niye kızgın olayım ki!” diye parladı hemen İlyas Bey. Üzerinde onu görmeye alışkın olmadığı tarzda bordo renkli spor bir tişört ve koyu lacivert bir pantolon vardı. Anlaşılan onun da planları suya düşmüştü.

“ben de tam onu diyecektim.”

Böyle söyleyince İlyas biraz sakinleşir gibi oldu. “senin de tatilinin mahvettik kusura bakma Leyla”

“suç sizde değil” dedi Leyla. Bu adama karşı gittikçe artan bir sempatisi vardı. İlk karılaştığı andan itibaren ise saygı duymuştu hep.

“Aygül’ün aklı başında değil bu aralar.”

“doğru” diye onayladı Leyla hiç düşünmeden. Sonra kime ne dediğini fark etti ve hemen toparlamak için “yani demek istediğim-“

“sırılsıklam âşık” İlyas o boğuk sesiyle Leyla’nın cümlesini tamamladığında ikisi bir an birbirlerine bakakaldılar. Demek İlyas Bey de her şeyin farkındaydı.

“görünüşe bakılırsa-“ dedi Leyla konuyu kapatmak için çünkü daha fazla Serhan’dan bahsetmek istemiyordu. Kalbi yeterince acıyordu. “sizin de planlarınız mahvolmuş gibi.”

“doğru,” diye onayladı İlyas tatlı bir tebessümle “ailemle birlikte olmam gerekiyordu.”

“tüh” dedi Leyla muzip bir sırıtışla İlyas da ona katılıp “senin de benden aşağı kalır yanın yok” diye ekledi gülümsemesi gittikçe büyüyordu. Kahverengi gözlerinde görmeye alışık olmadığı ama görmekten hoşlandığı bir sıcaklık vardı şimdi.

“filme gidecektim,” diye omuz silkti Leyla sonra saatine bakıp ekledi, “hala gidebilirim.”

“iyi git,” İlyas Bey iç çekip ekledi, “ben de sefilleri oynarım, tek başıma”

Leyla aslında ona acımak niyetinde değildi. Patron kısmının acınacak bir tarafı olmazdı. Ama bir anda dudaklarından “yardım ister misiniz?” cümlesi çıkınca o da kendisine şaşırdı.

“evet” dedi İlyas hiç ikiletmeden. Leyla da başını sallayıp çantasını çıkardı ve toplantı odasına geçip durum raporunun eksik kısımlarını doldurmaya başladılar. Bunlar yürütülen projelerle ilgili en mahrem bilgilerdi ve Leyla çoğunu anlamıyordu bile. Sadece İlyas Bey’e yardım ediyordu. Para ve onunla ilgili kodlar İlyas Bey’in uzmanlık alanıydı.

Leyla sayesinde işleri bir saatte bitince İlyas memnun bir gülümseme ile bilgisayarı kapatıp “işte şimdi bir ödülü hak ettin Leyla’cım” dedi.

“çifte maaş fena olmazdı aslında,” dedi Leyla alayla. İlyas ise gayet ciddi bir şekilde “oldu bil” diye karşılık verdi. Leyla bir an durup “gerçekten mi?” diye sordu inanamayarak.

“gerçekten,” İlyas onun bu şaşkınlığına gülüp “üstelik sinema da benden” diye ekledi. Leyla daha da şaşırarak “nasıl yani?” diye sordu.

“yani sinemaya gidiyoruz çünkü hak ettik.” Dedi İlyas. “üstelik ailem çoktan gitmeyi planladığımız yere varmıştır. Bu saatten sonra istesem de onlara yetişemem.”

“ama-“

“benimle birlikte gitmek istemiyorsan anlarım ama.” Diye ekledi İlyas Bey ciddi bir tonda. Leyla hemen başını sallayıp “hayır öyle değil.” Dedi hemen “sadece yani bana eski kafalı demeyin ama-“

“hakkımızda dedikodu çıkmasından mı korkuyorsun yoksa?” bu soru karşısında Leyla kızarınca İlyas gülmemek için kendini tutup “merak etme kimsenin bizi görmeyeceği bir yere gideriz.” Dedi eğlenerek.

“peki tamam” diye konuyu kapattı Leyla daha fazla utanmak istemiyordu. Böylece yola çıktıklarında Leyla da ilk defa patronunun arabasına binmiş olmanın verdiği rahatsızlıkla –daha önce Aygül’ün arabasına binmişti ama bu farklıydı- yerinde kıpırdanıp dururken İlyas “e hangi filme gidiyoruz?” diye sordu. Halinden memnun gözüküyordu.

“bilim kurgu sever misiniz?”

“bayılırım” diye cevapladı İlyas ve ekledi “yalnız şu sizli bizli konuşmayı iş yerinde bıraksak nasıl olur. Sen böyle konuştukça kendimi çok yaşlı hissediyorum. Halbuki ofis dışındayız ve sinemaya giden iki arkadaşız o kadar.”

İlyas böyle konuşunca Leyla da biraz olsun rahatlamıştı. Yerinde kıpırdanmaktan vaz geçip “haklısınız- yani haklısın.” Diye karşılık verdi.

“biliyorum,” dedi İlyas çokbilmiş bir edayla. Ancak yüzündeki dost canlısı ifade Leyla’yı gülümsetmişti.

“sinemaya gitmek için çok mütevazi bir arkadaş seçmişim” dedi Leyla tebessümle. İlyas ona baktı, “mütevaziyi bilmem ama çok iyi bir arkadaşımdır.”

“öyle mi?” Leyla gittikçe eğlenmeye başlıyordu. “mesela meziyetlerin nelerdir?”

“çok iyi sır tutarım bir kere,” İlyas ona yan bir bakış atıp “olmazsa olmaz,” diye ekledi.

“öyle tabi, başka?”

“kötü gün dostuyumdur.”

“mükemmel”

“korurum kollarım”

Bu cevap karşısında Leyla istemsizce Serhan’ı düşünmeye başlamıştı hemen. Bütün bu meziyetlerin hepsi onda fazlasıyla vardı. Ancak dostluk Serhan’a yetmemişti. Daha fazlasını istemiş Leyla ise bunu reddetmişti. Kalbi en çok bunun için acıyordu. Bu düşünceleri kafasından uzaklaştırmak için kendini toparlamaya çalıştı ama İlyas her şeyin farkındaydı. Yine de hiçbir şey olmamış gibi “e işe alındım mı bari?” diye sordu.

Leyla yorgun bir tebessümle “alındın. Yarın gel başla” dedi. İlyas ona yine sıcak gözleriyle baktı.

 “hayırlı uğurlu olsun diyelim o zaman.” Sesinde hiç olmadığı kadar ciddi bir tını vardı. Leyla gözlerini kaçırıp “aslında sosyal ilişkilerde pekiyi biri değilimdir.” Diye itiraf etti. O sırada İlyas AVM’nin otoparkına girmişti. Hemen bir yer bulunca dışarı çıktılar.

“Serhan’la gayet iyisiniz gördüğüm kadarıyla” dedi İlyas otoparktan çıkıp asansöre binerlerken. Sinema en üst kattaydı.

“o benim tek dostum.” Leyla acısını saklamakta zorlanıyordu. İlyas onu güldürmek için “az önce beni işe aldığını hatırlatırım.” Dedi muzip bir sırıtışla.

“doğru ya!”

“o yüzden tek dostun o değil artık.” Asansör durup kapı açılırken İlyas ekledi “artık ben de varım.”

Nedense bu cümle Leyla’nın ürpermesine sebep oldu. Sessiz bir tebessümle karşılık verebildi sadece. Biletleri alıp koşar adımlarla filme yetiştiklerinde ise bir daha konuşmadılar. Ancak film boyu İlyas’ın “artık ben de varım” cümlesi zihninin içinde dolanıp durdu. Hayatının nasıl olduğunu bilse yine de Leyla ile böylesine dalga geçer miydi acaba?

Film bittiğinde salondan dışarı çıkarlarken “güzel filmdi,” dedi İlyas. Leyla kafasını sallamakla yetindi. Nedense kaçıp gitmek, uzaklaşmak, yalnız kalmak istiyordu.

“sen beğenmedin galiba”

“yo” Leyla adama bakıp sorgulayan bakışlarını görmezden gelerek “ben de çok beğendim,” dedi kendinden emin bir şekilde ve ekledi “bana eşlik ettiğiniz için teşekkür ederim.”

“resmiyete geri mi döndük?”

“film bitti” dedi Leyla acımadan ve ekledi “ben gideyim artık.”

“ben seni bırakırım-“

“hiç gerek yok.” Leyla’nın sesindeki bir tını İlyas’ı ısrar etmekten alıkoymuştu. Usulca başını salladı, “ofiste görüşürüz o zaman. Kendine iyi bak”

“görüşürüz.” Dedi Leyla ve arkasına bile bakmadan koşar adımlarla AVM’den çıkıp açık havaya çıktı. Derin nefesler alıp hissettiği bu garipliğin dinmesi için kendine biraz vakit verdi. Ardından yavaşça otobüs durağına yürümeye başladı. Evine vardığında üzerinden kamyon geçmiş gibi hissediyordu. Sanki yanlış bir şey yapmıştı. Ya da hissetmişti. Ne olursa olsun kalbi düğüm düğüm olmuş gibiydi.

BÖLÜM

Günler geçip giderken hafta bitmeden şirketteki herkes Aygül ve Serhan’ın birlikte olduğunu öğrenmişti.

Leyla, Serhan’ın kankası ve onun torpillisi olarak sayıldığı için herkes Leyla’nın yanına gelip ilişki hakkında daha çok şey öğrenmek istiyordu ama Leyla hepsini başarıyla def ediyordu. Bir yandan da onu böylesi bir durumun içinde bıraktığı için Serhan’a içinden sövüyordu.

Zorlukla perşembe gününe çıktığında Serhan ve Aygül şirkete el ele geldiler. O zamana kadar ustalıkla ikisinden de kaçmayı başarmış özellikle Serhan’la baş başa kalmamak için özel bir çaba harcamıştı. Şimdi onları görünce Serhan’ın kafasını kırmak istedi ama görmezlikten gelmeyi tercih edip önünde açık duran bilgisayar ekranına bakmaya devam etti.

O sırada aşağı kattan gelen İlyas Bey odasına geçmeden evvel Aygül ve Serhan’ı el ele görünce yanlarına gitmişti. Şimdi Leyla uzaktan onları izliyor ve ne konuştuklarını anlamaya çalışıyordu. Sinemaya gittikleri günden beri ondan da kaçmaya başlamıştı Leyla. Farkında olmadan içgüdüsel bir koruma dürtüsüyle yapıyordu bunu. Ancak şu anda ne konuştuklarını duymak için bir casus bile tutabilirdi. Bir ara Serhan’la göz göze geldiklerinde Leyla gülümsemeye çalışıp bilgisayara geri döndü ama aklı oradaydı. Acaba ne konuşuyorlardı?

İki üç dakika sonra İlyas Bey yanlarından ayrılıp Leyla’nın masasının başına geldi. Leyla ona bakınca “odama gel,” dedi İlyas Bey sadece. Leyla yutkunup başını salladı. Masasından kalkıp İlyas Bey’le beraber odaya giderken Serhan ve Aygül’e selam verdi sadece.

Beyaz siyah döşeli odaya girdiklerinde duvardaki cam bölmenin aralıklı perdesini yarı yarıya kapatan İlyas Bey, “geç otur bakalım” dedi.

Leyla deri koltuğa oturduğunda İlyas Bey masasına yaslanıp kollarını birleştirerek bir süre Leyla’yı izledi. Leyla ise sessizdi. Bakışları perdenin arasından gözüken Serhan ve Aygül’e kayıp duruyordu. Bir aralık Serhan’ın, Aygül’ün saçlarını okşayıp kulağının arkasına doğru ittiğini görünce farkında olmadan yumruklarını sıkmıştı.

“zor değil mi?” Diye sordu İlyas Bey. Leyla ona bakıp “ne zor?” Diye sorusuna soruyla karşılık verdi. Ancak yakalandığını biliyordu.

“onların ikisini yan yana görmek.”

Leyla bir an ne diyeceğini şaşırdı. Ancak adamın gözlerinde blöf yaptığına dair en ufak bir iz yoktu.

“iş için beni odanıza çağırdığınızı düşünmüştüm,” dedi konuyu değiştirmeye çalışarak. İlyas Bey tebessüm edip başını salladı.

“çok ilginç gerçekten”

Leyla ona bakıp “ilginç olan nedir?” Diye sordu. İlyas Bey masadan kalkıp yanına oturunca Leyla gerildiğini hissetti. İlyas Bey ise Leyla’nın gözlerinin içine bakıp “sana bakınca Serhan’a olan duygularını apaçık görebiliyorum. Nasıl oluyor da Serhan seni çocukluğundan beri tanırken seni göremiyor, seni anlayamıyor?”

Hiç beklemediği anda hiç beklemediği bir kişiden gelen bu açık beyan ve soru Leyla’yı sarsmıştı. Gözlerinin dolmasına engel olamasa da yaş akmasını engellemişti. Yutkunup “görmüyor, anlamıyor değil,” diye itiraf etti fısıltıyla. Neler oluyordu böyle? Kimle neyi konuşuyordu?

“karşılıksız mı peki?”

“yorgun” diye itiraf etmeye devam etti Leyla. “Bıkmış, çok yalnız.”

İlyas kaşlarını kaldırıp anladığını belli eder gibi başını salladı. “sevdiğin adamın yanında duran kadın var ya” dedi gözleriyle onları işaret ederek. “Bir vakitler onunla evlenecektim.”

“ne?” Leyla şok içinde bir onlara bir İlyas’a baktı. Her daim saygı ve hayranlık duyduğu bu adam karşısına geçmiş neler söylüyordu böyle!

“benimle dalga geçiyorsunuz değil mi?”

İlyas ona bakıp “sence?” Deyince Leyla iyice kafası karışmış ve şaşırmış bir halde başını iki yana sallayıp, “neden bütün bunları konuşuyoruz İlyas Bey?” Diye sordu ciddiyetle. “Bizim bulunduğumuz konum, ilişkimiz, bütün bunları konuşmak için uygun değil. Ben gitmek istiyorum.”

Leyla ayaklanır gibi olunca İlyas onu kolundan tutup yerine geri çekti. Leyla kolunu çekip “İlyas Bey bu konu beni iyice aşmadan gitsem iyi olacak, ” diye uyardı onu.

“bizim çok kalabalık bir arkadaş grubumuz vardı,” dedi İlyas onu duymamış gibi. “Tıpkı sen ve Serhan gibi ben de Aygül’ü çocukluğundan beri tanırım. Onunla evleneceğime o kadar emindim ki ona evlilik teklif ettiğim zaman beni reddetmesi gibi bir ihtimali hiç düşünmemiştim.”

Leyla hikayenin gittikçe ilginçleşmesinden midir yoksa İlyas Bey’in gözlerinde gördüğü hayal kırıklığını kendi haline benzettiğinden midir bilinmez patronuna dönüp “ama sizi reddetti.” Dedi.

“evet” diye kabul etti İlyas. Şimdi birbirlerinden gözlerini kaçırmıyorlardı. Kartlarını aniden ve çok net bir şekilde açmışlardı birbirlerine. Nasıl olduğunu anlamamıştı bile Leyla. İlyas Bey’in öyle ikna edici bir duruşu ve etkileyici bir ses tonu vardı ki onun karşısında direnmeye çalışmak boşa kürek çekmek gibiydi. Karşısında duran adam istediğini alan tiplerdendi.

Nitekim “sonra ne oldu?” diye sordu hemen. Sanki iş birliğini kabul ettiğinin göstergesiydi bu soru.

İlyas acı bir tebessümle “sarsıldım, ona belli etmemek daha zordu ama tamam dedim, arkadaşız. Bütün bunlar beş sene önce yaşandı bitti.”

“bitti mi gerçekten?”

İlyas başını salladı. “İçimde bir burukluk kaldı şimdi. Az önce de onları tebrik ettim sadece. Ama Serhan-“

“Serhan ne?”

“o seni seviyor Leyla” dedi İlyas. Leyla ise gözlerini kaçırıp “sandığınız gibi bir şey yok,” demeye çalıştı.

“sen de onu seviyorsun.”

“İlyas Bey-“

“geçelim artık sizli bizli kısımları Leyla. Seninle patronun olarak değil, değer verdiği bir yakınını korumaya çalışan bir dost olarak konuşuyorum. Aygül bu işin sonunda üzülen taraf olacak. Bunu yapma! Bunu engellemek senin elinde.”

Demek dostluk meziyetleri hakkında arabada doğruyu söylüyormuş diye düşündü Leyla. Ancak dostluğu kendisi için değil Aygül içinmiş. Ya da aşkı!

“hayır” dedi Leyla inatla “Serhan ve ben diye bir şey yok.”

“neden kabul etmek istemiyorsun?”

“olmayan bir şeyi kabul edemem çünkü. Hem sen benim hakkımda ne biliyorsun ki beni böyle bir şey yapmaya mecbur bırakıyorsun?”

“haklısın,” İlyas da sinirlenmeye başlamıştı. “birbirini bu denli seven iki insanın neden bir araya gelmediğini anlayamıyorum. Birbirinizi severken neden üçüncü kişileri aranızdaki bu sessizliğe kurban ettiğinizi anlayamıyorum.”

Leyla şimdi vicdan azabı da çekmeye başlamıştı. Omuzları çökerken yenilgiyi kabul etmiş gibi tuttuğu nefesini verdi. İlyas usulca elini uzatıp çenesinden tuttu ve başını kaldırdı. Gözünden bir damla yaş süzülmüştü. Onu silip “neden Leyla?” Diye sordu şefkatle. Sonra da elini çekti. Gerçekten anlamaya çalışıyor gibiydi.

“eğer ben-“ dedi Leyla üşümeye başlamıştı. Şirket boşalıyordu yavaş yavaş. Ancak Serhan ve Aygül’ü hala görebiliyordu. Aygül çalışma arkadaşlarıyla Serhan’ı tanıştırmaya devam ediyordu. Serhan’ın bakışları ise ara sıra İlyas’ın odasına ve yarı aralık duran cam perdesine kayıyordu.

“eğer ben onu kaybedersem-“ Leyla ellerini bacaklarının arasına sıkıştırıp titremesini engellemeye çalıştı. “Elimde başka bir şey kalmaz.”

Şimdi kafası karışan İlyas’tı. Kaşları hafifçe çatılırken “bu ne demek oluyor?” Diye sordu. Leyla sessiz kalınca İlyas “anladım galiba” dedi. “Onu gerçekten çok seviyorsun ama bu söylediğin gerçek değil. Mesela ben Aygül’ün beni reddettiği zamanlarda aileme sığınmıştım. Onlar beni sarıp sarmalamış, yaralarımı iyileştirmişlerdi. Keza dostlarım da öyle. Hiçbir zorluk sonsuza kadar sürmez Leyla. Her zaman yanımızda bizi düşünen, yaralarımızı saracak olan yakınlarımız vardır.”

Leyla bu cümlelerden sonra zorlukla yutkunup gülümsemeye çalıştı. “Haklısın,” dedi kırık dökük bir sesle.

“öyleyse Serhan’la konuşup bu iş daha fazla uzamadan halledeceksin değil mi?”

Leyla kafasını kaldırıp İlyas’a baktı. Başını iki yana sallayıp “hayır” dedi. “Serhan’a hiçbir şey söylemeyeceğim.”

İlyas yarım saattir boşuna dil döktüğünü anlamış olmanın verdiği sinirle “bu inadın sana neye mal olacak farkında mısın?” Diye sordu.

“evet” dedi Leyla. Aşırı sakindi. “Ancak sonunda neyi kazanacağımı da biliyorum.”

“ne istiyorsun sen Leyla?” İlyas ona şüpheyle bakıyordu. “Aklında ne var?”

“hiçbir şey” Leyla çok basit söylemişti bunu. “Hiçbir şey yapmayacağım. Aralarına girmeyeceğim. Ağzımı açıp tek kelime etmeyeceğim.”

“ama Serhan dönüp dolaşıp sana geri gelecek. Zamanla Aygül de anlayacak her şeyi. Bütün ilişkiler mahvolacak. Ardında çok fazla kırık kalp bırakacaksın Leyla. Bu yükü taşıyabilecek misin?”

Bu soru çok fazlaydı. Leyla zaten çok ağır bir yük taşıyordu. Bütün hayatı boyunca taşımıştı bu yükü. Üstüne bir yenisi mi gelecekti şimdi?

“bak, biliyorum sen Aygül Hanım’ın üzülmesini istemediğin için onu korumak için benimle bu konuşmayı yapıyorsun ama sana söz veriyorum, ikisinin arasına asla girmeyeceğim. Öyle bir şey olmayacak.”

İlyas onu dikkatlice dinledikten sonra “işte ben de burasını anlamıyorum,” dedi sadece.

“neyi?”

“siz birbirinizi seviyorsunuz, öyleyse engel ne?”

“bunu sana açıklamak zorunda değilim.” Leyla’nın sesi bu kez çok keskin çıkmıştı. İlyas da başını sallayıp “peki o zaman,” dedi ve ekledi. “Yaşayıp göreceğiz, umarım Aygül’ü üzmezsiniz.”

Leyla hemen ayağa kalkıp dışarı çıktı. Serhan ve Aygül, Ali Kemal Bey ile sohbet ediyordu. Leyla’nın geldiğini görünce Ali Kemal Bey onu yanına çağırıp “ne konuştunuz bakayım İlyas’la bunca vakit?” Diye sordu. Leyla kendini o kadar kötü hissediyordu ki adamın ne kast ettiğini bile anlayamadı.

“işle ilgili,” diye bir şeyler geveledi sadece. Bu cevap karşısında manidar bir gülümsemeyle kafa sallayan Ali Kemal Bey “hadi ben kaçtım gençler, size de iyi akşamlar,” dedi ve ortadan kayboldu.

Tam o anda Leyla gitmek için zihninde bir bahane ararken Aygül “biz de akşam yemeğine gidecektik sen de bize katılsana Leyla hem biraz iş dışında da sohbet etmiş oluruz. Sen Serhan’ın tek dostusun, seni yakından tanımayı çok istiyorum.”

“ben-“ dedi Leyla nefes alış verişleri sıklaşmıştı. Kaçmak istiyor ama kapana kısılmış gibi hissediyordu.

“Leyla!” tam o anda odasından çıkıp yanlarına gelen İlyas önce Aygül’e sonra da Serhan’a baktı. Bakışlarında belli bir mesafe ve öfke vardı. Elinde tuttuğu telefonu Leyla’ya uzatıp “bunu odamda unutmuşsun,” dedi. Serhan onun Leyla’ya olan bakışlarından hoşlanmadığını belli eder gibi araya girip “biz de yemeğe geçiyorduk İlyas,” dedi ve ekledi. “Bu deli kız bazen kendini de unutacak diye çok korkuyorum.”

Aygül gülüp “şu son proje hepimizi çok yordu,” dedi ılıman bir şekilde. Sonra Leyla’ya bakıp, “bittikten sonra sana söz Leyla uzun bir tatile çıkacaksın,” diye ekledi. Belli ki flash bellek yüzünden hala mahcup hissediyordu.  Leyla ondan nefret etmek istese de bu kadın gerçekten iyi niyetli ve samimiydi. Leyla çektiği vicdan azabı ile kalbinde olan karmaşık duygular arasında sıkışıp kaldığını hissediyordu. Gülümsemeye çalışıp “yorgun olduğum doğru,” diye kabul etti. “Ama çalışmaktan şikâyetçi değilim.”

“sen hiçbir şeyden şikâyet etmezsin ki,” dedi Serhan sıcacık bir tebessümle. Leyla onun gözlerine dalıp gitmemek için kendini zor tutup işi şakaya vurmayı tercih etti.

“artan kira fiyatlarından ve toplu taşımalardan şikâyetçiyim aslında,” sonra İlyas’ın elinden telefonunu aldı. Göz göze geldiklerinde İlyas ona “sana demedim mi!” dercesine baktı. Leyla’nın ise bu hakikati kabul etmeye şimdilik niyeti yok gibiydi.

“teşekkür ederim İlyas Bey,” dedi manidar bir tonda.

“hadi çıkalım o zaman,” Serhan yine saniye beklemeden araya girmişti ve bu durum Leyla’yı daha da zor bir durumda bırakıyordu.

“lütfen beni bu akşamlık affedin,” diyebildi sonunda. “Gerçekten çok yorgunum ve dinlenmek istiyorum, başka bir akşam diyelim mi?”

Aygül başını sallayıp “öyle olsun bakalım,” dedi. Sanki o da Leyla gelmeyeceği için rahatlamıştı.

“emin misin?” Diye sordu Serhan ısrarla. Leyla yutkunup başını salladı. İkisi ofisten çıkarken İlyas kollarını önünde birleştirip Leyla’nın önüne geçmişti bile.

“bir şey söyleme lütfen,” dedi Leyla ağzını açmasına fırsat vermeden. İlyas başını iki yana sallayıp “söylenecek söz bırakmadın zaten,” dedi ve arkasını dönüp çıkıp gitti. Leyla da tüm hayatı boyunca olduğu gibi yine bir başına kalakaldı.

BÖLÜM

Sabah işe giderken o kadar isteksizdi ki bir an izin almayı bile düşündü ama eğer işe gitmezse Serhan’ın kapısına dayanacağını bildiği için kendini zorladı. İçeri girerken Zehra ile karşılaştı.

“günaydın şekerim,” dedi Zehra neşeyle. Leyla sanki kendi neşesini de çalmış gibi karşısında duran bu enerjik kadına yılgın bir gülümseme ile karşılık verebildi.

Masasına geçtiğinde bugünün bir an önce bitmesini istiyordu. Böylece hafta sonu kafasını rahatça dinleyebilecek ve herkesten uzaklaşabilecekti.

“iş biter bitmez telefonumu da kapatacağım,” diye mırıldandı kendi kendine. “Kimse beni rahatsız edemeyecek!”

Ancak çok geçmeden bu dediklerinin hiçbirinin olmayacağını anlamıştı. Çünkü Aygül Hanım yanına gelip “yarın için kimseye söz vermiyorsun bizim için harika bir plan yaptım ve bu kez kaçmak yok,” demişti. Anlaşılan Leyla’nın bütün tatillerini mahvetmeye ant içmişti.

“kaçtığım yok.” Leyla cesur bir tebessümle kaçınılmaz olana teslim oldu. “Yarın sizinleyim.”

“işte bu çok güzel.” Aygül, İlyas’ın odasına kaçamak bir bakış atıp “şimdilik üç kişiyiz diyelim ama belli mi olur belki de dört oluruz.” Dedi ve Leyla’ya göz kırpıp odasına geçti.

Leyla arkasından bakarken “ne demeye çalıştı şimdi bu?” Diye aklından geçirse de dikkatini işe verip çalışmaya başladı.

Bir saat sonra İlyas’ın odasından çıktığını gördüğünde ister istemez ona baktı. Hemen göz göze geldiler. Leyla bakışlarını kaçırıp monitöre bakmaya devam etti. Ancak masasına yaklaşan ayak seslerini duymazlıktan gelmesi imkânsızdı. Bir an sonra İlyas’ın yanında durup ona baktığını gören Leyla yutkunup “bir şey mi vardı?” diye sordu.

“sessizliğini korumaya devam ediyorsun anladığım kadarıyla,” dedi İlyas. Leyla cevap vermemeyi tercih etti.

“öyle olsun,”

İlyas geldiği gibi hızla gözden kaybolurken Leyla da derin bir nefes alıp çalışmaya devam etti. İş çıkışında koşar adımlarla kaçar gibi durağa yürüyüp kendini otobüse attı. Eve vardığında sıcak bir duş alıp yemek yedi. Kafasının içindeki seslerden yorulmuştu.

Bir tarafı, zayıf olan tarafı direnmeyi bırakıp Serhan’ın aşkına teslim olmak istiyordu. Ancak diğer taraftan geçmişin ağır yükü bunu yapmasını engelliyor elini kolunu bağlıyordu. Zihninde sürekli İlyas’ın onu kınayan bakışları canlanıp duruyordu. Kendini tutamayıp elindeki yastığı yere daha doğrusu hayalindeki İlyas’ın suratına fırlatırken “çok bilmiş, geri zekalı, kendini bir şey sanan pis züppe!” diye bağırdı. Onun yaşadıklarını bilseydi yine de böyle konuşur muydu acaba!

“Patron müsveddesi! Kovuldun!”

Bağırmak onu biraz rahatlatmıştı. Böylece zihnindeki sesler bir süreliğine susmuş o da hemen eline kitabını alıp kendini yatağına atmış ve okurken uykuya dalmayı başarabilmişti.

Sabah uyandığında çok kötü geçeceğini bildiği bir güne kendini aklen ve ruhen hazırlamaya çalıştı bir müddet. O nelerin üstesinden gelmişti. Bunu mu atlatamayacaktı? Derin bir nefes alıp dik bir duruşla aynada kendine bakıp başını bir kere salladı.

“yaparsın kızım, sen ne engelleri aştın geldin bu noktaya, bugünü de öyle atlatacaksın işte!”

Kendine verdiği gazla hazırlanmaya başladığında dolabından çok sevdiği ıhlamur yeşili, keten kumaşından kalın askılı elbisesini çıkarttı. Kıvırcık saçlarını spreylerle sakinleştirip arkaya doğru taradı ve yarısını lastik tokayla toplayıp açık kalan saçlarını iki omzundan aşağıya sarkıttı. Yeşil taşlı sallanan küpelerini takıp yüzünü renklendirdi ve çantasını alıp dışarı çıktı.

Gideceği yerin konumunu ona atan kişi Serhan’dı. Bir de altına “yarın çok eğleneceğiz.” Diye mesaj atmıştı pis köpek! Herkesten ve her şeyden nefret etmek üzereydi.

Leyla bugüne özel paraya kıyıp taksiyle gidip gelmeye karar vermişti. Bu yüzden çıkmadan duraktan bir taksi çağırmıştı bile.

Bahçe kapısının önünde beklerken yan komşusunu ellerinde poşetler ona doğru gelirken görünce geç kalan taksiye ufak ufak sinirlenmeye başladığını hissetmişti.

“hay maşallah! Bu ne güzellik kız,” dedi Zeliha abla.

Leyla gülümseyip “sağ ol,” diye karşılık verdi sadece.

“nereye böyle?”

“hafta sonu gezmesi işte,” Leyla köşeyi dönen taksiyi görünce “ha geldi,” dedi sevinçle ve komşusuna bakıp “iyi günler abla,” diye ekledi ve taksiye binip gideceği yeri söyledi.

Yaklaşıp yirmi beş dakika süren yolculuğun ardından taksiden indiğinde Serhan ve Aygül’ün onu beklediğini gördü. Yanlarına gidip “geç kalmadım değil mi?” diye sordu telaşla.

“yok biz de yeni geldik,” dedi Serhan beğeniyle süzüyordu Leyla’yı. Aygül ona sarılınca Leyla bir an dona kaldı ama hemen kendini toplayıp karşılık verdi.

“hoş geldin,”

“hoş buldum,”

“çok güzel olmuşsun,” Leyla çektiği vicdan azabının yeniden şiddetlenmemesi için başını iki yana sallayıp “siz de göz kamaştırıyorsunuz Aygül Hanım,” dedi içtenlikle çünkü gerçekten de öyleydi.

“teşekkür ederim,” dedi Aygül her zaman gözlerinin içi parlıyordu sanki “ama işte değiliz ve resmiyete gerek yok bana Aygül dersen ben de kendimi daha rahat hissedeceğim.”

İçinden “al birini vur ötekine” diye geçirirken başını salladı, “elbette haklısın.”

“güzel, içeri geçelim o zaman.”

Serhan, ikisinin arasına girip kollarını onlara uzatırken “sizlere eşlik etmek benim için zevktir güzel hanımlar,” dedi her zamanki muzip tavrıyla. Leyla ise o an onu dövmek, ağzını burnunu kırmak istiyordu ancak yüzüne bir gülümseme yapıştırıp Serhan’ın koluna girdi.

Kapıdan içeri girerlerken Aygül heyecanla konuşmaya devam ediyordu, “burası çok geniş bir yer, ben çocukluğumdan beri gidip gelirim buraya, hem kocaman bir su parkı hem de yürüyüş ve piknik alanları var, bahar mevsiminde ayrıca güzel oluyor, çiçek bahçelerini de gezeriz.”

“tam begonya mevsimindeyiz,” dedi Leyla bu açık hava sosyal tesis sadece üyeleri ve onların yakınlarını alan bir yerdi. Leyla burayı biliyordu elbette ama içeri girmeyi hayal dahi etmemişti. Şimdi Aygül bir kart gösterip onu kolayca içeri sokmuştu. Hayat hiçbir zaman hiç kimse için eşit ve adil olmuyordu işte!

“sever misin?”

“bayılırım, kadife, gül, kılıç, ebe gümeci, tam mevsimi gerçekten!”

“hayatım,” dedi Serhan Aygül’e. “Leyla çocukken bahçıvan olmak istiyordu, çiçeklere olan sevdası bu yüzden.”

“gerçekten mi?”

“hayır değil.” Leyla fırsatını bulduğu ilk anda kolunu yavaşça çekip iki sevgiliyi baş başa bıraktı ve devam etti. “Serhan benimle alay etme fırsatını hiç kaçırmaz da o yüzden öyle söylüyor.”

“hiçbir şey anlamadım,” dedi Aygül merakla. Serhan kıkırdarken Leyla ona ters bir bakış atıp “ben küçükken bahçıvanların ne iş yaptığını tam olarak bilmiyordum ve onların bir tür-“

Bu noktada Serhan kahkahayı basıp “bahçıvanların uzaylı olduğunu sanıyordu, ufoların içinde yaşayan uzaylılar,” diye tamamladı.

Leyla yarı kızgınlıkla iç çekip “çocukluk arkadaşının olmasının en kötü tarafı da bu işte,” dedi Aygül’e. “Bütün utanç verici anlarını bir şekilde biliyorlar.”

“iyi yönleri de bu işi daha katlanılır hale getiriyor,” dedi Aygül onlara katılarak. Leyla onu yakından tanıdıkça daha iyi biri olduğunu görüyordu. Bu da işi daha acı verici hale getiriyordu.

Açık havada yeşilliklerin arasında bir müddet yürüdükten sonra kahvaltı yapmak için bir yere gidip oturdular. Leyla’nın tam karşısında yuvarlak yapılı mermer bir su fıskiyesi müthiş bir ahenkle dans edip duruyordu.

Kahvaltı tabakları gelince çayları koyup yemeye başladılar. Bulunduğu ortam çok güzel olmasına rağmen Leyla üzerindeki gerginliği bir türlü aşamıyordu.

Serhan ise tüm dikkatini Aygül’e vermiş görünüyordu. Serhan gerçekten de Aygül’e karşı bir şeyler hissediyorsa Leyla’nın endişelenmesini gerektiren bir şey yok demekti. Ancak ya tam tersiyse ya bütün bu ilgi gösterisini Leyla’nın gözüne sokmak için yapıyorsa ne olacaktı hiçbir fikri yoktu.

Kafasının içinde İlyas’ın sözleri dönüp duruyordu. ‘siz birbirinizi seviyorsunuz, o zaman engel ne? Bu işin sonunda üzülen Aygül olacak!’

“siz okulda tanıştınız değil mi?” Dedi Aygül sohbet devam ederken. Halinden memnun gözüküyordu. Serhan başını salladı, “Leyla benden iki yaş küçük, bir gün benim sınıftan birkaç zorba onu düşürüp ağlatınca ben de gidip onu düştüğü yerden kaldırdım.”

Serhan anlatırken Leyla’nın boğazına yutması imkansız bir uhde oturmuştu bile. Çocukluğundan beri sevdiği adama bakmaya cesareti kalmamıştı artık.

“o gün bugündür bir aradayız, yıllar su gibi akıp geçmiş farkında olmadan.” Serhan bir anlığına Leyla’ya eski günlerdeki gibi baktı. Sanki Serhan’ın mavi gözleri denizdi de Leyla o denize vuran güneşti. Ama durum tam tersiydi. Leyla’nın adı bile geceydi. O kimseye güneş olamazdı.

“öyle,” diyebildi Leyla sonunda. “Kazık kadar olduk da birbirimizin sevgilileriyle oturup kahvaltı yapıyoruz.”

“sevgilileri derken?” Dedi Aygül hemen. “Yoksa senin de hayatında biri mi var?”

Bu soru karşısında Serhan’ın yüzündeki ifadenin değişmesi o kadar hızlıydı ki yalnızca Leyla görmüştü gözlerindeki korkuyu. Böyle bir ihtimalin olması bile Serhan’ı mahvedecekti demek! Leyla o an anladı. Serhan da hala onu seviyordu. O zaman Aygül’le ne işi vardı?

Tam ağzını açıp cevap verecekken Aygül’ün bakışları arkasında bir yere takıldı ve elini kaldırıp “İlyas!” diye bağırdı. Leyla kalbinin sıkıştığını hissetti. Bu adamın burada ne işi vardı şimdi? Dönüp bakınca patronunu gördü. Gerçi son zamanlarda patrondan çok dert ortağı olmuştu ama yine de aralarında bir mesafe olmak zorundaydı. Hayalinde çokbilmiş suratına yastık fırlattığını kimse bilmek zorunda değildi mesela

İlyas masalarına gelince Serhan’la el sıkıştılar.

“otursana,” dedi Aygül hemen ve sordu. “Yalnız mı geldin?”

“Oğuz’la gelmiştim ama arkadaşları arayınca beni sattı.” İlyas Kaya şirkette olduğundan çok daha farklı gözüküyordu. Sinemaya gittikleri günkü gibiydi. Üzerine kot bir pantolon ve mevsimlik kırmızı spor bir gömlek vardı. Leyla ister istemez adamın iki farklı tarzını karşılaştırdı ve bu halinin daha iyi olduğuna karar verdi. Göz göze geldiklerinde “nasılsın Leyla?” Diye sordu tebessümle. Leyla şaşırsa da “iyiyim, siz?” Diye karşılık verdi.

İlyas, rahat bir tavırla Leyla’nın yanında duran boş sandalyeye geçip kolunu Leyla’nın olduğu tarafa yaslayarak “gayet iyiyim,” diye cevap verdi ve ekledi. “Beğendin mi burayı?”

“Evet, çok güzel.”

“Çiçek bahçesini gördün mü?”

İlyas özellikle Aygül ve Serhan yokmuş gibi sadece Leyla ile konuşmaya devam ediyordu. Leyla ise o kadar şaşkındı ki tüm dikkatini ancak İlyas’ın sorduğu sorulara salak saçma cevap vermemek için kullandığından Serhan’ın öfke dolu bakışlarını da göremiyordu.

“yok, henüz oraya sıra gelmedi.”

“iyi ben gezdiririm seni.” İlyas sonunda karşısında oturan yeni çifti fark etmiş gibi yaparak onlara bakıp “Leyla’yı buraya getirmekle ne iyi etmişsin Aygül,” dedi.

“sahi mi?” diye sordu Aygül anlamlı bir gülümseme ile “sen buralara çok uğramazdın aslında ama”

“bugün buraya gelmem gerektiğiyle ilgili içimde çok güçlü bir his vardı,” dedi İlyas Leyla’ya bakarak. Ne yapmaya çalışıyordu bu herif!

“bak sen!” dedi Aygül yüzündeki muzip ifade gittikçe büyüyordu. Leyla hafifçe boğazını temizleyip çayından bir yudum aldı. Serhan’ın yüzüne baktığında suratının kızardığını görünce panik hissetti. Nasıl bir çemberin içinde kalmıştı anlayamıyordu artık.

“Allah’ım bana yardım et lütfen,” diye dua etti içinden. “Bütün bunlar, bu laf oyunları, bu girdili çıktılı ilişkiler sarmalı bana göre değil, sadece huzur istiyorum ya rabbim lütfen bana yardım et.”

Dua ettikten sonra sakinleştiğini hisseden Leyla duru bir bakışla İlyas’a dönüp “bana şu çiçek bahçesini gezdirebilir misiniz lütfen?” Diye rica etti kibarca.

“elbette,” diye atladı İlyas hemen. O da bunu bekliyordu sanki. Aygül’e döndü. “Siz de biraz baş başa kalmış olursunuz.”

“ne kadar da düşüncelisiniz böyle!” dedi Serhan patlamamak için kendini zor tutuyordu. Leyla ona da çok kızgın olduğu için sahte bir tebessümle başını sallayıp “beni bilirsin her zaman öyleyimdir,” diye onayladı.

Yerinden kalkarken İlyas da bir adım geri çekilip ona yol verdi. Birlikte yürümeye başladıklarında Leyla kızgın bir fısıltıyla “ne yapmaya çalışıyorsun sen?” Diye patladı.

“hşşş!” dedi İlyas aynı şekilde “biraz uzaklaşalım.”

Leyla bir şey demeden yürümeye devam etti. O kadar kızgındı ki nereye gittiğine bile bakmıyordu. İlyas kolundan tutup “sağdan gideceğiz,” diye uyarmasa kendine gelmeyecekti.

Kolunu hışımla çekip “neyi kanıtlamaya çalışıyorsun?” diye sordu Leyla.

“apaçık ortada duran gerçeği sana göstermeye çalışıyorum sadece,” diye aynı kızgınlıkla karşılık verdi İlyas. Bahçeye girdiklerinde Leyla binbir renkli çiçeklerin büyüleyici kokusu karşısında bir an sakinleşir gibi olsa da “ne gerçeği!” diye devam etti.

“Serhan seni kıskandırmak için Aygül’ü kullanıyor görmüyor musun?”

Bu itham o kadar ağırdı ki Leyla daha fazla dayanamayıp elleriyle başını tuttu ve “sus artık!” dedi yalvarırcasına.

“sen de deli gibi kıskanıyorsun onları, itiraf et!” diye devam etti İlyas hiç acımadan. Leyla’nın midesi bulanmaya başlamıştı. Gerçekten tansiyonu mu düşmüştü acaba?

İlyas yanında yürüyen bu genç kadının halinin iyi olmadığının farkındaydı ancak bir kez kafasına koymuştu ve vazgeçmek gibi bir niyeti yoktu.

“kıskanmıyorum,” dedi Leyla inatla. “Sadece umut ediyorum, Serhan, Aygül’ü gerçekten sevsin, birlikte olsunlar, mutlu olsunlar istiyorum.”

“neden?” Dedi İlyas bir türlü çözemediği şey buydu. Birbirini deli gibi seven bu iki insan arasındaki engel neydi?

“çünkü Serhan bundan daha azını hak etmiyor.”

Leyla o kadar kötü gözüküyordu ki İlyas durmaya karar verdi. Banklardan birine geçip oturdular.

“gerçekten istediğin şey bu mu Leyla?” Diye sordu İlyas bir müddet sonra. Kuş sesleri bahçede yankılanıp duruyordu. Leyla usulca başını salladı.

“yani Serhan’ı sevmene rağmen onun Aygül ile birlikte olmasını mı istiyorsun?”

“evet,” diye fısıldadı Leyla.

İlyas oturduğu yerde Leyla’ya dönüp “o zaman sana yardım etmeme izin ver,” dedi kendinden emin bir şekilde.

“na-nasıl?” Leyla yine kendini rahatsız hissetmeye başlamıştı. Birbirlerinin gözlerinin içine bakarken bir müddet sessizlik sardı ikisini de. Hayatlarının değişmek üzere olduğu an bu andı.

“Serhan seni kör bir şekilde seviyor,” dedi İlyas ve kızgınlıkla ekledi. “Buna rağmen hiç umursamadan Aygül’ün hayatını mahvetmeyi göze alarak onunla da ilişkiye başlıyor.”

Leyla utanç içinde başını eğip birbirine kenetlediği ellerine baktı. Bütün bunların tek sorumlusu kendisiydi. Serhan’ı da kendi karanlığına kurban etmişti, Aygül’ü de.

“eğer sen onu kıskanırsan aranızdaki bu engel her ne ise onu aşıp kendisine geleceğini düşünüyor.”

“böyle söyleme,” dedi Leyla. “Belki gerçekten de Aygül’e karşı bir şeyler hissediyordur. Belki kendine bir şans vermek istemiştir.”

Gözlerindeki umudun gerçekliğini gören İlyas hafifçe başını sallayıp daha fazla ileri gitmedi.

“Sebep her ne olursa olsun demek ki yapmamız gereken tek şey Serhan’ın senden tamamen umudunu kesmesini sağlamak. Seni gerçekten kaybettiğini düşünürse, seninle ilgili hayal kurmaktan da vazgeçer ve belki de gerçekten Aygül’le birlikte bir yola çıkarlar.”

İlyas böyle söyleyince Leyla ona dikkatle bakıp “bütün bunları Aygül’ü korumak için mi yapıyorsun?” Diye sordu usulca. “Onu gerçekten bu kadar çok mu seviyorsun?”

Ancak bu iki sorusuna da derin bir sessizlikten başka bir yanıt alamadı. Konuşsaydı bundan daha etkili bir yanıt alamazdı zaten.

“peki, sen buna hazır mısın?” İlyas yine o keskin bakışlarıyla Leyla’ya gözlerini dikmişti. “Serhan’ı tamamen kaybetmeye hazır mısın?”

“onun mutlu olması için her şeyi yapmaya hazırım,” dedi Leyla kendinden emin bir şekilde. Hiç değilse bunu onun için yapabilirdi.

İlyas acı bir tebessümle başını salladı. Leyla “aklında bir şeyler olduğu kesin,” dedi. Mide bulantısı hafiflemişti.

“doğru”

“bana da söyleyecek misin artık?”

“Serhan’ın senden vazgeçmesinin tek bir yolu var Leyla,” dedi İlyas gözlerini hiç kaçırmadan. Leyla bu tek yolun ne olduğunu tahmin ediyordu ama yine de sordu.

“ne?”

“senin başka biriyle olduğuna ikna olması gerek.”

Leyla gözlerini kapatıp beklediği darbeyi sindirmeye çalıştı. Demek uzun zamandır beklediği o keskin yol ayrımına gelmişti. Kısa bir anlığına Serhan’ı ardında bıraktığı yere baktı. Sonra dönüp İlyas’a “ve o başka biri de sen mi oluyorsun?” Diye sordu.

“Bence münasip bir adayım.” Dedi İlyas şakayla. Leyla gülmeye başladığında ikisi de şaşırdı. İlyas, Leyla’nın gülümsemesinin güzelliğine şaşırmıştı. Leyla da kalbi böyle yanarken tekrardan gülebilmeyi başarmasına.

“doğru,” diye onayladı Leyla ve ekledi. “Serhan’ın sana nasıl baktığını gördüm.”

“öldürecekmiş gibi bakmasını mı söylüyorsun?” Dedi İlyas küçümseyici bir tonda. Leyla başını salladı.

“o zaman anlaştık mı?”

“bunun işe yarayacağını düşünseydim kabul edebilirdim.”

İlyas şaşırmıştı. “bu ne demek şimdi?”

“sence de fazla tesadüfi bir yol çizmedin mi?” İlyas sessiz kalıp Leyla’nın konuşmaya devam etmesini bekledi.

“Serhan’ın zekâsını hafife alıyorsun. Bize inanmayacaktır. Yani benim ona yalan söylediğimi anlarsa tekrar umutlanır. Böyle bir şey olmasını istemiyorum.”

“tekrar!” dedi İlyas. Sesindeki kızgın alaycılığı duymamak imkânsızdı. “Bana aranızda tam olarak ne olduğunu açıklar mısın Leyla? Aygül için gerçekten endişelenmeye başlıyorum artık.”

Leyla onun gözlerine baktığında yutkundu. Ona nasıl anlatabilirdi ki? O bile tam olarak bilmezken ne söyleyebilirdi. İlyas ona dikkatle bakıyor her tepkisini kaydediyordu. “onu seviyorsun,” dedi sonunda. “O da seni seviyor.” Leyla tam ağzını açıp konuşacaktı ki İlyas onu susturdu.

“birbirinizi sevseniz bile bir araya gelemezsiniz, bunu anladım.”

Leyla başını salladı.

“o zaman bırak Serhan seni tamamen kaybettiğini düşünsün.”

“inanmaz.”

“nasıl bu kadar emin olabilirsin?”

“çünkü ben-“

“ondan başkasına o gözle bakamazsın.” İlyas’ın sesindeki bir tını Leyla’yı utandırmıştı. Ellerine bakıp “isterdim,” diye itiraf etti. “yüreğimden onu söküp atmayı çok isterdim.”

“Leyla,” dedi İlyas şefkatle. Leyla başını kaldırıp ona baktı. İlyas ikinci defa usulca elini kaldırıp Leyla’nın çenesinden tutup bıraktı. Göz göze geldiklerinde “güven bana, Serhan aramızda gerçekten bir şey olduğuna inanacak,” diye fısıldadı.

“Ama nasıl olacak?” diye sordu Leyla çaresizlikle, “yani birden bire çıkıp biz birlikteyiz mi diyeceğiz?”

“yo hayır,” dedi İlyas gizemli bir tebessümle. “Bırakalım da sadece şüphelensinler.”

“eh bu ne işimize yarayacak ki?”

“bu planın ilk aşaması zaten.”

“ikinci aşaması da mı var?” Diye sordu Leyla dehşetle. İlyas ise sadece başını salladı. Leyla içinde onunla mücadele edecek gücü bulamıyordu. Gerçekten düşündü. Eğer İlyas ile birlikteymiş gibi yaparsa Serhan ona inanır mıydı? Peki ya şimdi? Ne amaçla Aygül ile birlikteydi? Keşke bunu bilebilseydi. Tüm kalbiyle Serhan’ın Aygül’le gerçekten hoşlandığı, yeni bir yola çıkmak istediği için birlikte olmasını istiyordu. Ama ya tam tersiyse? Ya sadece Leyla’yı kıskandırmak için çıktıysa bu yola? O zaman ne yapardı? Bu vebalin altından nasıl kalkardı? O an kararını verdi. Denemeden bilemezdi. Serhan’ın gerçek niyetini anlamalıydı. Bu yüzden de İlyas’ın planına sadık kalacaktı.

“dediğin gibi olsun bakalım.” Leyla bir kez daha adama baktı. “Yani artık onların yanındayken bana az önce davrandığın gibi mi davranacaksın?”

İlyas çapkın bir gülümseme ile “nasıl davranmışım ki ben sana?” Diye sordu. Leyla gözlerini devirip “işte böyle samimi,” diye cevap verdi.

“biraz,” dedi İlyas keyfi yerine gelmiş gibi gözüküyordu. Leyla ise sadece teslim olmuştu. Ama ona değil, kendi kafasının içindeki planlara…

“hadi yanlarına gidelim artık.” Leyla ayağa kalkınca İlyas başıyla girişi gösterip “gerek kalmadı bak onlar geliyor.” Dedi. Leyla dönüp bakınca Serhan’ın allak bullak olmuş suratını gördü. Demek ki ilk şüphe aklına girmişti bile. Leyla ise ne yapacağını bilmeden ayakta kalakalmıştı.

“yanıma otur,” diye fısıldadı İlyas. Leyla kararsız bir şekilde ona bakmaya devam edince İlyas kolundan tutup nazikçe yanına oturttu. Aygül ve Serhan ise el eleydi. Ancak Serhan, İlyas’ın Leyla’nın koluna dokunan eline koparacakmış gibi bakıyordu.

“rahatsız etmedik ya!” dedi Aygül parlayan gülümsemesiyle. İlyas rahat bir tavırla başını salladı. “Biz de yanınıza geliyorduk şimdi.”

“beğendin mi bahçeyi?” Diye sordu Serhan buz gibi bir sesle. Leyla ona bakmadan “çok güzel,” dedi sadece. Gözlerine bakarsa yakalanacağını biliyordu.

“İlyas, kızı çok yormuşsun ama baksana rengi solmuş.” Dedi Aygül.

“biraz fazla yürüdük sanırım.” İlyas şefkatle Leyla’ya bakıp “iyi misin?” Diye sordu. Leyla ona bakakalmıştı. Nasıl bu kadar iyi oynuyordu.

“yoruldum biraz,” diye mırıldandı.

“geçende de olmuştu aynı şey. Bir doktora gitmemiz şart oldu.” Leyla ona bakakalmıştı. Nasıl da doğal oynuyordu. Geçende dediği şey parkta karşılaştıkları gündü. Ancak bir anda birlikte oldukları ve bir an paylaştıkları izlenimini vermişti. Leyla da ona katılmaya çalışıp “doğru,” diye onayladı. “Eve gidip biraz dinlensem fena olmayacak, yarın bütün gün ev işleriyle uğraşacağım çünkü.”

Serhan tam ağzını açıp bir şeyler söyleyecekti ki İlyas araya girip “haklısın,” dedi. “Ben sana eşlik edeyim, git biraz dinlen.”

Leyla gülümsemeye çalıştı “iyi olur.”

Artık uyması gereken bir plan vardı. Ayağa kalkıp Serhan’a baktı. Gözlerinde kör bir öfke vardı. Gerçekten şüphelenmişti. Peki bu şüphe onu nereye götürecekti?  Daha çok Aygül’e mi bağlanacaktı yoksa Leyla’nın kapısına geri mi dönecekti? Kafasında binbir soru ile Aygül’e bakıp “bugün senin güzel kalbini, temiz ruhunu daha yakından tanıma fırsatı verdiğin için teşekkür ederim,” dedi içtenlikle. Aygül bu iltifat karşısında sevinçle Leyla’ya sarıldı.

“esas ben teşekkür ederim, kırmayıp geldiğin için.”

“ne demek, pazartesi görüşürüz Şef’im.” Derken içinden ise “senin üzülmeni istemiyorum.” Diye geçiriyordu.

Serhan sessiz bir şekilde ikisini izlerken aklından neler geçtiğini tahmin etmek imkansızdı. Leyla ona dönüp kolundan dostane bir tavırla tuttu. Bu ona ilk uyarısı olacaktı.

“birbirinizi çokça sevin, ikiniz de sevilmekten başkasını hak etmiyorsunuz Serhan, umarım çok güzel bir yolunuz vardır birlikte el ele yürüyeceğiniz.”

Bu cümlesi öyle derindi ki üçü de bir an sessiz kaldılar. Serhan’ın gözlerinde ise fırtınalar kopuyordu.

İlyas o an anlamıştı. Bu adam Leyla’dan başkasını görmüyordu. Çünkü o Leyla’dan başkasına bakmıyordu. Ancak o da kararlıydı. Serhan, Leyla’dan tamamen umudunu kaybetmeden bu işin peşini bırakmayacaktı.

“sağ ol,” diye fısıldadı Serhan. Sesi o kadar boğuk çıkmıştı ki Aygül onun duygulandığını düşünüp koluna girdi ve “sevgilim ağlamaya başlamadan önce gidin artık,” dedi şakayla.

Leyla da elini çekip gülümsedi. İlyas’a bakıp “gidebiliriz,” dedi. Birlikte çıkışa kadar sessizce yürüdüler. İkisi de kendi düşüncelerinde boğulmuştu.

İlyas bir taksi çevirdi. Leyla için kapıyı açtı. “Pazartesi görüşürüz Leyla.”

“görüşürüz,”

Taksiye binerken İlyas da kapıyı kapattı ve bir adım geri çekildi. Leyla nihayet kendiyle baş başa kalabildiğinde birkaç damla gözyaşının akıp gitmesine izin verdi. Kendini yorgun hissediyordu ama aynı zamanda güçlüydü de.

Devamı için tıklayınız


Yorum bırakın