D, dede korkut, Hikaye, T, Tarihi, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları

Dede Korkut Hikayeleri: Kitab-ı Dedem Korkut

Yerli Kara Dağlar’ın yıkılmasın

Gölgelice koca ağacın kesilmesin

Coşkun akan görkemli suyun kurumasın

Kanatlarının uçları kırılmasın

Koşarken ak boz atın sürçmesin

Çaldığında kara polat öz kılıcın çentilmesin

Güzel günler dilerim Sevgili Meyus Okur

Öncelikle mübarek Ramazan ayı bütün İslam âlemine hayırlı, uğurlu, bereketli ve şifalı olsun.

Mevsimlerin en asili, en kibarı ve en zarifi; ilkbaharın gelip geçişini evlerimizin pencerelerinden, bir karışlık balkonlarımızdan ve yahut denize sıfır gezmeye kalksan iki seneni alacak olan yalılarımızdan izlediğimiz şu günlerde size mis gibi açık havada, otağda, gerdekte, dağda bayırda geçen konargöçer Oğuz Türkmenlerinin hikayeleriyle geldim.

Dede Korkut Hikayeleri Türk tarihi ve kültürü için birer kült niteliğindedir. Sözlü halk edebiyatı türünün açık ara en kaliteli ürünlerinden olan bu hikayeler 9-11. yüzyılları arasında Oğuzların Bayat boyuna mensup yarı efsanevi bir bilge tarafından coşkulu bir üslupla anlatılmış ve yüzyıllar boyunca nesilden nesle aktarılarak nihayetinde 15. yüzyılda kaleme geçirilmiş, günümüze kadar gelmiş pek mühim bir eserdir.

İçinde konargöçer Türk yaşantısı, gelenek ve görenekleriyle ilgili pek çok bilgi barındıran bu hikayeler genellikle Oğuz boylarının yurt kurma çabalarını, yaptıkları akınları ve kafirlerle girdikleri savaşları anlatır. Toplam on iki hikayeden oluşur.

Lakırdı söyleme bre itim kafir

İtimle bir yalaktan, yunduğum suyu içen azgın kafir

Altındaki alaca atı ne översin

Ala başlı keçim kadar gelmez bana

Başındaki tolganı ne översin bre kafir

Başımdaki börküm kadar gelmez bana

…..

Türklerin İslam ile yeni tanıştıkları bir vakte denk gelen hikayelerin anlatıcısı Dede Korkut ise başlangıçta bir kahin, kam veya baksı iken İslam’a geçiş ile birlikte keramet sahibi bir evliya kimliğine bürünmüştür.

İçinde bir çoban ve peri kızının birleşmesinden doğan azgın Tepegöz ve Azrail ile canı için tepişen Deli Dumrul gibi gayet doğaüstü olaylarında geçtiği bu hikayeler bir yiğit Oğuz Beyi ve onun oğulları ya da hatunu arasında geçer ve mutlaka bir melun kafirin saldırısına uğrarlar. Yurdundan olan Oğuz Beyi yıllarca tutsak edilir, yâri onu senelerce bekler, ardından yaslar tutulur, karalar bağlanır, anası babası akça olur, kız kardeşleri gözyaşı döker ağıt yakar.

Beri gel başımın bahtı, evimin tahtı

Han babamın güveyisi

Kadın anamın sevgisi

Göz açıp da gördüğüm

Gönül verip sevdiğim

A Dirse Han

 Ancak illa ki sonunda Oğuz Beyi başka bir Oğuz yiğidi tarafından kurtarılır ve ya kendi aklı ile kaçıp kurtulur. Sonrasında toy kurulur, düğün yapılır Dede Korkut gelir bir iki tatlı söz ve dua ile kapanışı gerçekleştirir.

Ben hikayeleri okurken çok eğlendim. Gayet akıcı bir anlatıma sahipti ve anlamını bilmediğim ancak günlük yaşantıda çok fazla kullandığım pek çok kelimenin manalarını da burada öğrendim diyebilirim. Roman okumaktan ve ya Stefan Zweig okumaktan sıkıldıysanız size rahatlıkla tavsiye edebileceğim bir kitaptı. Başka yazılarda görüşmek üzere…


Dede Korkut der ki:
Hani dediğim bey erenler
Dünya benim diyenler
Ecel aldı, yer gizledi
Fani dünya kime kaldı
Gelimli gidimli dünya
Son ucu ölümlü dünya
Akıbet: Uzun yaşın ucu ölüm, ahiri ayrılık

Uzun lafın kısası ‘sevelim sevilelim bu dünya kimseye kalmaz’. Bizimle kalın, hoşça kalın, sosyal mesafeli kalın:)

Yorum bırakın