ötüken neşriyat, Genel, H, hüseyin nihal atsız, o-ö, roman, Tarihi

Bozkurtlar: Hüseyin Nihal ATSIZ

“Bir ulu şehirde toplanmış kırk er görüyorum… Aralarında sen de varsın… Yağmur yağıyor. Irmağın kıyısında dövüşüyorsunuz. Budun kurtuluyor… Adınız unutulmayacak! Bin üç yüz yıllık ölümden sonra dirileceksiniz… Acunun batımına dek adınız gönüllerde kalacak.”

Güzel günler dilerim Sevgili Meyus Okur

Gittiğim üniversiteyle müsemma Hüseyin Nihal Atsız ismi çok sık duyduğum bir isimdi. Onun öncesinde de kendisinden haberdardım lakin ilgimi çekmiyordu diyelim.

Günler geçip gitti. İçimdeki milliyetçilik damarları yetişti, olgunluk çağına erişti. Ben de dedim ki; artık Bozkurtları okumalıyım!

O kutlu gün geldi. Kitap iki bölümdü. Biri Bozkurtların Ölümü diğer ise Bozkurtlar Diriliyor. 621 yılının yağmurlu bir yaz gecesinde Ötüken’de başlayan maceranın beni bu kadar içine alacağını tahmin edemezdim. Hem kadim atalarımın yaşantısını derinlemesine hissettim hem de tertemiz Türk töresine bir kere daha saygı duydum. Türklerin henüz İslam ile tanışmadığı bir dönemde geçen hikâye benim hocalarımdan dinlerlerken de bir hayli etkilendiğim Kür-şad adlı Göktürk yiğidinin hikâyesiydi.

“Kırk eşkıyanın ölüsü kırk milyonluk koca devleti yendi!”

Her zaman olduğu gibi o zamanlarda da Kağan Otağı, Çin hilesi ile karışmış ve Türk Baş Hatunluğu gibi kutlu bir makama bir Çinlinin yerleştiği Ötüken’de büyük bir felaket yaşanmak üzereydi. Bumin Kağan’ın kurduğu kutlu Gök Türk Devleti’nin ilk perdesi kapanmak üzereyken Hüseyin Nihal Atsız bize bu son sahneyi öyle derinlemesine anlatmış ki bazen uçsuz bucaksız bozkırlarda at koşturdum, bazen Çin sınırında savaştım, bazen de sanki Atsız ile bir çatının en tepesinden olanı biteni beraber seyrettim.

“Gök Türklere bak! Hepsi atsız kalmış…”

“Tanrı’nın işine bak. Tavşan sürüsü Bozkurtları tutsak etmiş götürüyor. Islak kargalar doğanları yendi be…”

Gelgelelim kaçınılmaz son gerçekleşti. Kür-şad, yiğit kırk çerisiyle (ki senden hiç emin değilim Üç Oğul!) tutsak düştükleri Çin esaretinden kurtulmak için ayaklandılar. Ancak kaderlerinde ihtilali gerçekleştirmek değil birer efsane olmak vardı. Atsız’ın tüyler ürperten ifadeleriyle söylemek gerekirse: Kür-şad ölmüş, fakat attan düşmemişti, ölmüş, fakat yenilmemişti…

Bu cümlelerle bir devrin sonuna gelinirken açılan ikinci perde Bozkurtlar Diriliyor beni biraz hayal kırıklığına uğrattı diyebilirim. Daha fazla İlteriş Kağan görmek isterdim ve Bilge Tonyukuk ile daha fazla sahne okumak isterdim. Ancak onun yerine Atsız; Kür-şad oğlu Urungu ile henüz gelişimini tamamlayıp yirmi dört olamamış Dokuz Oğuzlar Hanı, Ay Hanım arasındaki aşk hikâyesine odaklanmayı tercih etmiş.

Sonuç olarak kitap bir başyapıt! Ben Türk’üm diyen ve temellerini, tarihini merak eden her vatandaşın okuması gerekir diye düşünüyorum. Ayrıca efsanenin güldürü sahneleri de yabana atılır cinsten değildi. Pek çok yerde kahkaha attığımı belirtmeliyim. Ancak beni en çok güldüren karakterlerden biri olan Sançar’ın sonu da bir hayli ibretliydi.

“Yazık! Eti bitiremeden öleceğim!”

Benden bu kadar. Başka yazılarda görüşmek üzere, bizimle kalın, hoşça kalın…

Yorum bırakın