
Güzel günler dilerim Sevgili Meyus Okur
Yaklaşan Üçüncü Dünya Savaşı öncesinde diğer ikisi ile ilgili biraz bilgi vermek istedim. Lafa böyle dan diye girilmez farkındayım ancak okuduğum, takip ettiğim, fikrine değer verdiğim herkesin ‘savaş geliyor, savaş yakın’ dediği bir mecrada ben de biraz yazmak istedim sanırım.
Aslında bugüne kadar savaşlarla ilgili çok fazla film-dizi-belgesel çekildi, kitaplar yazıldı, makaleler, tezler, bla, bla, bla…
Ancak siz de takdir edersiniz ki en çok gözümüze sokulan (WW2) İkinci Dünya Savaşı’dır -ki bunun da nedenini açıklamama gerek yok diyeceğim ama kanalı yeni açan izleyiciler için tekrar etmekte fayda var: Çünkü WW2, gahraman ameriga’nın gahraman evlatlarının kan döküp can vererek kazandığı efsanevi- ay tamam anladınız siz işte.
Yine de kayıpları ciddiye almadığım sonucuna varılmasın. Sadece dünyanın ameriga’dan ibaret olduğunu düşünenlere bugünlerde her zamankinden daha fazla tahammül edemiyorum da ondan. Ama önce gelin birinciye şöyle bir göz atalım.
Efendim, Birinci Cihan Harbi; Temmuz 1914’te başlamış ve Kasım 1918’de nihayete ermiştir. Bittiğinde çok uluslu devletlerin tabir-i caizse içinden geçilmiş, Çarlık Rusya’sı tarihe karışmış, Osmanlı diye bir şey kalmamış, Avusturya- Macaristan belki de yıkıldığını bile anlayamamıştı.
Tarafları açmak gerekirse İtilaf ve İttifak olmaz üzere ikiye ayrılan bu uslu çocukların İtilaf kanadında; İngiltere, (yani bizim Nobel Boy’lar) Fransa,( ki o dönemde tuvaletlerini nereye yapmaları gerektiğini öğrenmişlerdir diye umuyorum) Rusya (ki Rusya hep dengeleri değiştiren taraf olmuştur) vardı.
İttifak kanadında ise Almanya (sana da yazıklar olsun Germen kavmi!) sonradan döneklik edecek olan İtalya, (grup ödevlerinde hiçbir şey yapmayıp herkesle aynı puanı alan çocuk desem yeterli olur umarım) ve Avusturya Macaristan İmparatorluğu vardı.
Bizimkiler ise başlangıçta İngiltere’ye bizi de al bizi de al demişlerse de İngilizler; ‘oğlum siz manyak mısınız biz bu savaşı sizi tamamen parçalayıp nam nam yemek için çıkarttık zaten aynı safta savaşamayız.’ Deyince bizimkiler de Almanya’ya gidip “bize iki savaş gemisi ver yeğenim,’ diyerekten savaşa İttifak Kuvvetleri cephesinden dahil olmuştur.
Bundan sonrası hızlı bir yıkım ve Mondros Mütarekesi’nin imzalanmasıyla birlikte Milli Mücadele dönemi başlamış, İngiltere tarafından dayatılan Sevr anlaşması reddedilmiş ve türlü çeşit mücadeleler sonucu Türkiye Cumhuriyeti devleti kurulmuş, Osmanlı da tarihin tozlu sayfalarındaki yerini almıştır.
Elbette savaşta yenilen ve ağır şartlar altında imzalanan sözde barış anlaşmalarının yenilen ülkelerin milletlerinin deyim yerindeyse belini bükerken sahneye Mussolini, Hitler gibi diktatörler çıkmış peşi sıra WW2 başlamıştır. Tarafların Müttefik ve Mihver olarak ayrıldığı bu mücadelede Türkiye bu kez savaşa dahil olmamış ancak Yunanistan’ın Türkiye sınırına kadar gelen işgalci Hitler yüzünden korkulu geceler yaşamıştır.
1939- 1945 yılları arasında yaşanan bu küresel savaşta Holokost, Hiroşima–Nagazaki felaketleri yaşanmış 100 milyon insan hayatını kaybetmiş savaşın kazananı son darbeyi Japonya’ya atom bombası ile indiren Amerika olmuştur.
Ardından Soğuk Savaş olarak adlandırılan dönem başlamıştır. Rusya ile Amerika arasında geçen bu silahsız mücadele de en az diğerleri kadar yıpratıcı olmuştur.
Gelelim günümüze… dünyada artan küresel ısınma yalanları, peşi sıra artan teknolojik hamleler ve onu takip eden kirlilik, uzay savaşları, cinsiyet tartışmaları, yapay zeka, yapay ekonomi, yapay bilmem neler derken içecek temiz su kaynakları kurumaya, tahtında oturan dolar insanları doyurmamaya başladı Sevgili Meyus Okur.
Dünyada ekonomi çarkı bozulursa kendilerini ilah zanneden bir takım densizler çıkarttıkları savaşlarla dökülen masum kanları hiçe sayarak ekonomi çarkını yerine oturturlar.
Üçüncü Dünya Savaşı da başka hiçbir sebep ile değil yine bozulan ekonomi ve nüfusu doyurmayan daha doğrusu belki de dünyanın yüzde beşi bile etmeyen VIP kesimi doyurmayan kaynakların yetersizliği yüzünden çıkar.
Bu cihan yıkıma da yeniden doğuşa da alışkındır sevgili Meyus Okur. Dünya soğur buz keser sonra yine ısınır güneş yakar. Düzen böyledir. Her şey bitmeye mahkumdur. Dünya savaşları da, ahlaksızlık da, adaletsizlik de ve her zulüm de elbet bir gün bitecektir. Şu dünyanın tüketmeyi başaramadığı tek bir şey vardır. Her bahar inatla açan müjdeleyici bahar çiçekleri gibi olan umutlarımız…
Bizimle kalın, hoşça kalın.