
“en sonunda benim kendimi beğenmişliğimin hepimizi yok edeceğinden endişe ediyorum.”
Güzel günler dilerim Sevgili Meyus Okur
Sonunda aradığımı buldum mu desem, yoksa çok büyük bir tezgahın içine düştüm mü desem bilemiyorum. Zira biraz sonra size kendisinden bahsedeceğim yazar bir yazı makinesi. Kendisi bir eliyle kitap imzalarken diğeriyle de yeni kitap çıkartıp duruyor.
Tolkien ile karşılaştırılıyor ve kendisine Fantezi edebiyatın Stephen King’i deniyor. Ben de acaba başlasam mı başlamasam mı diye çok düşündüm ama sonra dedim ki; aman biz bu seri olaylarından zaten hiç kurtulamayacaktık ki!
Böylelikle şu anda basılmış yedi kitabı bulunan Sissoylular serisinin ilk kitabı olan Son İmparatorluk’a giriş yaptım. İtiraf edeyim; kitabın ilk kısmı (ki beş kısımdan oluşuyor) aşırı derecede olmasa da kesinlikle biraz sıkıcıydı ve beni devam edip etmeme konusunda tereddüde düşürdü.

Kelsier’in çarpıcı karizması bile ilk kısmı toparlamaya yetmemişti çünkü yazarımız sanki biz, Lord Hükümdar’ın yönettiği bu despot dünyayı çok iyi biliyormuşuz varsayıp bizi olayın merkezine çöp atar gibi atıp bakın ben şimdi bu dünyanın en küçük idari birimlerinden bahsedeceğim siz de odaklanın dercesine bir tutumu vardı. (sanki bundan zevk alıyormuş gibi)
Ben; ulan obligatör ne, sorgucu ne allomanser ne, metal, demir, çelik, tunç, pirinç, büyük evler, asiller, skaalar, plantasyon, Luthadel derken kafayı yaktım ama sonunda dünyaya hakim olmayı başardım.
Eh bundan sonrası da keyifli oldu diyebilirim. Vin’in nefret dolu öfkeli bir çocuktan asil bir leydiye evrilmesini izlemek, Kelsier’in (benim çizikli kekim) metalden çok kafayı yakmış halleri, bizim küçük ama etkili isyancı çetemizin her bir üyesi gerçekten çok iyiydi.
Asil ve asi çocuğumuz Elend Venture için çok bir şey diyemiyorum. İkinci kitapta onu daha yakından tanıyacağız gibi duruyor.
Gelelim kitabın en sağlam karakteri olan Sazed’e. Benim için kendisi yeni ‘safe place’ karakterlerimden biri oldu Sevgili Meyus Okur. Sanderson çekici karakter oluşturmada gerçekten iyi. Gizli kahramanımız Marsh’ı da unutmamak lazım. Ama kendisini feda etmek zorunda kalmasına gerçekten üzüldüm.
Kelsier hakkında konuşmaya hiç hazır değilim. Bu konuya girmeyeceğim bile.
“en iyi yalancılar çoğu zaman doğruyu söyleyenlerdir.”
Kitabımızın kötü karakteri Lord Hükümdar’a gelecek olursak. Bence gerçekten etkileyici bir diktatördü. İnsanları ‘tanrı’ imgesi altında kandırıp sindirmiş olması ve sondaki ters köşesiyle beklenmedik bir karakterdi. Miraç kuyusu gibi sırları ilerleyen kitaplarda çözeceğimizi düşünüyorum.
İnançlar ve din noktasında Sanderson ilahi bir karakter oluştururken elbette ki Hristiyanlık öğretisinin etkisinde kalmış- ki bu da normal. Baskıcı ve despot olan Lord Hükümdar’ı devirmek için karşısına çıkardığı ve umudu temsil eden karakterimiz köleleri yani skaaları uyandırmak için kendini feda etmekte. Ayrıca Çağların Kahramanı’nın tuttuğu günlüğü okumak da ayrı bir heyecanlıydı.
Yedi kitaplık bir serinin başlangıç kitabı için gayet aksiyon dolu ve beklenmedik ters köşeleri olan tatmin edici bir kitaptı Son İmparatorluk. Eğer siz de benim gibi daha az cinsellik daha çok siyaset ve akıl oyunları ile dolu olan bir fantezi kurgu istiyorsanız sanırım doğru adresi bulduk.
“güzel kardeşim hayatın bütün anlamı kendi işini başkalarına yaptırmanın yollarını bulmaktır.”
Bu arada kendimi tebrik ederim. Fazla spoiler vermeden bir yazı yazmayı başardım sonunda. Bizimle kalın, hoşça kalın.