Aşk, J, Jane Austen, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları

Jane Austen: Emma

“Mesafeli olmak emniyetli ama cazibeli değil.”

Güzel günler dilerim Sevgili Meyus Okur

Jane Austen her zaman okumaktan keyif aldığım yazarlardan olmuştur. Gurur ve Önyargı, Mansfield Park gibi aşk romanlarından sonra komedi ağırlıklı olan Emma’ya da büyük bir hevesle başladım ancak hayal kırıklığına uğradığımı söyleyebilirim.

Çok büyük beklentiyle de başlamamıştım halbuki. Emma; Austen’in en kibirli, en sosyal statü meraklısı karakteriydi. Akıllıydı ancak aklını kullanmıyordu, hayatın ona doğuştan verdiği mevkiden aşağısına bakarken küçümsemekten geri durmuyordu ve insanların kalplerini avucunda tutup kontrol edebileceğini zannediyordu- ki pek çok kez de bunu yaptı.

Zaten Austen’in Emma ile anlatmaya çalıştığı şey de Avrupa’daki bu soylular sınıfı ve diğerleri arasındaki uçurum. Austen sınıf ayrımını çok başarılı bir şekilde kaleme almış, pek çok yerde kayda değer bir servetin tüm bu sosyal statü farklarını ortadan kaldırdığını vurgulamış. Kendi zekice üslubuyla devrinin sosyal yaşantısını çok güzel eleştirmiş.

Ancak gelgelelim bu benim Emma karakterinden hoşlanmamama engel olmadı. Her ne kadar sonunda yaptıklarından pişman olsa da günün sonunda Emma yine kitabın başlangıcında herkese tepeden bakan o kibirli genç kızdı.

Ayrıca Mr. Knightley ile aralarında epeyce bir yaş farkı da vardı. Aslında buna çok takılmadım çünkü o dönem için yaş farkı çok da önemli bir mesele değildi. Diğer karakterler de çok incelikli işlenmişti. Uzun monologlar biraz canımı sıkmadı değil. Elizabeth Bennet’in sarkastik babasından sonra Emma’nın hastalık hastası babası Mr. Woodhouse biraz yavan kaçtı ama o da idare ederdi.

Kitapta en çok üzüldüğüm kişi ise Harriet’ti. Zavallım, Emma’nın elinde oyuncak oldu. Neyse ki sonunda gerçek aşkına kavuşabildi. Jane Fairfax ise yüzde yüz eminim ki Jane Austen’ın gerçek hayattan esinlendiği ve muhtemelen sonu kötü biten bir gerçek karakterin hikayesiydi. Zavallı kızcağız Emma’dan bin kat daha iyi olmasına rağmen layık görüldüğü ancak asla ait olamayacağı bir hayatın sınırında büyütülmüş bir karakterdi. Onu okurken hüzünlenmemek elde değildi.

“….milletin gözünde bekarlığı bu kadar aşağılık yapan şey sadece fakirliktir!”

Genel olarak kitabı beğenmedim ancak Austen’ın mizah dolu hiciv tarzı hoşuma gitti. Bilen bilir kendi mutlu sonuna kavuşamayan yazarımız her hikayesini mutlu sonla bitirdiği için bu kitabımızın sonunda da her üç kızımız da mutlu sonuna kavuştu. Şahsen bu kitabı tavsiye etmiyorum. Gurur ve Önyargı ya da Mansfield Park’ı tavsiye ederim.

Bizimle kalın, hoşça kalın.

Yorum bırakın