
“İnsan kalbi taşıdığın için ne mutlu sana, Feyre. Bırak hiçbir şey hissetmeyen zavallılar kendini acısın.”
Merhabalar sevgili Meyus okuru,
Dikenler ve Güller Sarayı kitabının sonunda yaşadıkları Feyre’yi bir “kahraman” yaptı ama Sis ve Öfke Sarayı’nda birlikte anlıyoruz ki, zorla alınan kararlarla kahraman olmak kolay değildi. Feyre artık bir ölümsüz, fiziksel olarak güçlenmiş olabilir ama ruhsal olarak neredeyse tamamen çökmüş durumdadır.
Hançeri kaldırırken elim titremedi.
Kemikli omzunu sıkıca tutup karşımdaki iğrenç yüze baktım-kendi yüzüme.
Ve üvez hançeri tam kalbime sapladım.”
O bu haldeyken, ilk kitapta herkesin gönlünde bir taht kuran Tamlin, bu kitapta öyle bir dönüşüm yaşıyor ki… Yani kötüleşmiyor belki ama sevgi adı altında kontrol hastası gibi davranmaya başlayan Tamlin, onu iyileştirmek yerine bir kafese koyuyor: dış dünyayla bağları kesilmiş birine dönüştürüyor. Bu kitap bize gösteriyor ki, sevgi insanı iyileştirdiği gibi yavaşça zehirler de.
Tamlin’in Feyre’nin ruhunu hiçe sayması, ilk kırılma anıydı. Rhysand tam da bu anda ortaya çıkmaktadır. Rhys’in sarayım dediği yer, Feyre için sürpriz bir şekilde iyileşme alanı olmaktadır. İlk defa kendi kararlarını verebildiği, biri tarafından gerçekten duyulduğu bir alan.
Cassian’ın dobra yaklaşımı, Azriel’in sessiz gücü, Mor’un kardeşlik hissi ve Amren’in gizemli bilgeliğiyle birlikte Feyre’nin ruhu yavaş yavaş onarılmaktadır. Feyre burada “aile” kavramının sadece kan bağından oluşmadığını insanların kurdukları bağlar ile yeniden ailelerini nasıl inşa ettiklerini öğrenmektedir sevgili okur.
Asla var olmayan ve asla var olmayacak tüm o karakterler, bana sessizce ve yılmadan eşlik ederken, bir şekilde… o kadar da yalnız olmadığımı hissettirmişlerdi.“
İlerleyen süreçte Rhysand’in geçmişi tüm çıplaklığıyla ortaya çıkmaya başlamıştır: Amarantha ile yaşadıkları, Gece Saray’ını nasıl gizlediği, acı dolu stratejiler… Feyre bu gerçeği öğrendiğinde her şey anlam kazanırken Rhys’le bağları derinleşmeye başlamıştır.
Gecelerimiz öyle muhteşemdir ki halkımın bir kısmı gün batımında uyanıp şafakta yatağa girer, sırf yıldızların altında yaşamak için.”
Bu sırada Hybern cephesinde işler karışır ve Feyre, Tamlin tarafından ihanete uğramıştır. Yaşadığı bu ihanetin ardından saraya, Tamlin’in yanına bir casus olarak dönmüştür.
Benim için en uygun son mezara girip cehennemde yanmak olurdu.”
Bu kitapta ölen bir ruhun yeniden doğuşuna tanık oluyoruz sevgili okur. Feyre ilk başta kırık, korkmuş ve manipülasyon altında biriydi. Tamlin’in onu koruma bahanesiyle bastırması, içindeki tüm ışığı söndürüyordu. Ama Gece Saray’ına ve Rhysand’e geçirdiği zaman ile birlikte her şey değişmiştir.
Hybern tehdidi ve Tamlin’in ihaneti, Feyre’nin artık yalnızca kendi hayatını değil, bir ulusun geleceğini de omuzlaması gerektiğini gösteriyordu. Ancak Feyre bu kez, pasif bir oyuncu değil; aktif bir stratejist olma niyetindedir. yani anlayacağınız sevgili okur kızımız baştaki ölü toprağını silkeleyerek üzerinden atmıştır.
Kitap ile ilgili düşüncelerinizi yorum kısmında bizimle paylaşmayı unutmayın. Kendinize iyi bakın…
XOXO
| Yazar: | Sarah J. Maas |
| Çevirmen: | Meriç Keleş |
| Orijinal Adı: | A Court of Mist and Fury (A Court of Thorns and Roses #2) |
| Yayınevi: | DEX Kitap |
| Sayfa Sayısı: | 647 |
| Tür: | Edebiyat, Fantastik, Roman |
