C-Ç, Can Yayınları, E, emily Bronte, roman

Emily Bronte: Uğultulu Tepeler

“Göreceğiz bakalım, aynı hırpalayıcı rüzgar karşısında başka başka iki ağaç aynı biçimde bozulur muymuş, bozulmaz mıymış?”

Güzel günler dilerim Sevgili Meyus Okur

Bronte kardeşlerden içlerinde en az bilgi sahibi olduğumuz Emily Bronte’nin tek kitabı olan ‘Uğultulu Tepeler’ ile geldim bu kez.

Başlangıçta sarsıcı ama tadında bir aşk hikayesi okuyacağım sanarken bir bakmışım şimdiye dek okuduğum en karanlık hikayelerden birinin içindeyim

Kitabın atmosferi, karakterler, yaşanan olaylar, iç düşünceler ve uzun monologlar o kadar karanlık ve boğucuydu ki zaman zaman insan gerçekten de böyle bir varlık mı diye sorguladım kendimi.

Bu kitabın tek bir ana karakteri vardı… Heathcliff! Etrafındaki insanların evini, barkını, yuvasını, ocağını yıkıp yakmadan gebermeyen bu herif kitaptaki diğer karakterlerin de söylediği gibi iblis olabilirdi Sevgili Meyus Okur.

Ama mesele elbette o kadar basit değil. Sevgili Emily, Heathcliff’i ne düşünerek yazdı bilmiyorum ama okuyucuya yansıması bence müthişti. Kitabı okurken her an boğulduğumu hissettim. Açıkçası çok sıkıldım ama bence artık şu ayrımı yapmalıyız. Her sıkıcı kitap kötü demek değildir ve her akıcı kitap da güzel demek değildir. Ben bu kitabı okurken çok sıkıldım ama bu kitap çok güzeldi.

Heathcliff etrafındaki bütün insanlardan intikam almaya yemin etmiş bir evlatlık aslında. Evin babası bir gün onu kucağında saklayarak getirdiğinde herkesin kaderini de değiştirmiş oldu. Önce evin oğlu Hindley ve kızı Catherine’nin hayatlarını değiştirdi Heathcliff. Sonra komşu çiftlikteki Edgar ve Isabella’nın.

Hepsinin elinden insanlığını aldı. Güzel olan duyguları ve umudu… Çocuklarını ele geçirdi. İnsanların onu, kanının bozuk olmasıyla suçladığı yerde sözde asil kandan gelen çocukları da kendi gibi yetiştirince onların da insanlıktan çıktığını kanıtladı kendine.

Sonunda alınacak intikam, bitirilecek hayat kalmadığındaysa boşluğa düştü. Şimdiki zamanda yaşasak ağır bir depresyona girdiğini söylerdim Heathcliff. Ama onu bitiren şey etrafındaki herkesin insanlığını çaldıktan sonra sonunda kendisinin de insan gibi hissetmeye başlamasıydı. Bu ona ağır geldi ve kendi ipini kendi çekti.

Benim kitapta en çok üzüldüğüm kişi Hareton’dı. Zavallıcık bir cevherken içinde bulunduğu şartlar yüzünden ne hale geldi. Ama sonunda onun kendi mutlu sonuna kavuştuğunu bilmek güzeldi.

Ben bu kitabı kesinlikle tavsiye ederim. Harika bir romandı. 30 yaşında vefat eden Emily’nin eğer yaşasaydı kim bilir daha nasıl güzellikler yazacağını düşünmeden edemiyor insan.

Bizimle kalın, hoşça kalın…


“Isabella bütün o şeyleri hoş bir düşe kapılarak bıraktı. Beni gözünde bir aşk romanı kahramanı olarak canlandırdı…”

“Varlığıyla bana verdiği sıkıntı, kendisine eziyet etmekle duyduğum zevke ağır basıyor.”

“İnsan bazen, kendine de, başkalarına da acımak nedir bilmeyen kimselere de acıyor.”

Yorum bırakın