A, alice feeney, Gerilim-Korku, Polisiye, Y-Z, yabancı yayınları

Alice Feeney: Daisy Darker

“Daisy Darker’ın ailesi olabildiğince kötüydü.

Biri öldüğünde, hepsi yalan söyledi ve olan biteni görmezden geldi.”

Güzel günler dilerim Sevgili Meyus Okur

Alice Feeney kitapları sosyal medyada uzun zamandır karşıma çıkıp duruyordu ve ben de sonunda bir tanesini okumaya karar verdim.

Daisy Darker kitabını neden seçtiğim hakkında en ufak bir fikrim yok açıkçası. Gördüm ve dedim ki; ben bunu istiyorum.

Okumaya başladığım ilk andan itibaren fark etmeden beni içine alan atmosfer karanlık ve boğucuydu.

“Geçmişimin sesleri bugünümün seslerini arsızca bastırıyor.”

Darker Ailesinin en büyük üyesi Nine’nin 80. doğum günü için bir araya gelen aile nedense birbirlerinin yüzüne bakmaktan çekiniyorlardı ve Nine’nin torunları olan üç kız kardeşten en küçüğü Daisy’i kimse pek ciddiye almıyordu. Daisy ise çocukluğundan beri bir kalp rahatsızlığı ile yaşayan bu yüzden -anne babasının boşanması dahil- ailede yolunda gitmeyen her şey için kendini suçlayan, içine kapanık, sessiz -nasıl denir görünmez bir tiptir.

Elbette olay ilk başladığında nereye odaklanacağımı bilemediğim için yazarımızın ustaca ortaya koyduğu hakikati görmem ilk cinayetin işlenmesinden hemen sonra oldu. Birileri Darker Ailesinin sonunu getirmeye ant içmiş gibi gözüküyordu, tüm aileyi tek tek avlamaya başlamıştı ve şüpheli herkes olabilirdi.

Ninenin ‘Deniz Camı’ olarak bilinen evinde 31 Ekim gecesi sular yükseldi ve Samhain başladığında ev halkının dışarısı ile olan bağı tamamen kesildi. Artık av başlayabilirdi… ya da bir intikam gecesi!

Kitap boyunca aslında altan alta aile kavramını da sorgulayan yazarımız bize sağlam bir polisiye gerilim sunuyor. Kitap sizi bir şekilde kendine çekiyor ve yarım bırakma gibi bir seçeneğiniz olmuyor. Devamını merak ediyorsunuz. Bu aileye ne olduğunu öğrenmek istiyorsunuz.

Ancak sonu için aynı şeyleri söyleyemeyeceğim. Kitabın sonu beni nedense tatmin etmedi. Evet Daisy’nin sırrını çözmüştüm, sonunda ne olacağını az buçuk tahmin etmiştim ama ne bileyim ben- sonunu daha farklı bekliyordum açıkçası. Onun dışında kitap başlangıçtan sonuna kadar akıp giden, güzel kurgulanmış bir hikayeydi.

“Kendimi, kendimle asla uzun süre yalnız bırakmıyorum: Bana güven olmaz.”

Gelelim işin çeviri kısmına. Şimdi ben dil bilgisi hakkında kavram bilgisi şahane olan biri değilim. Çevirmenin kitabı Türkçe’ye çevirirken geçmiş ve günümüz perdelerini iki farklı zaman kipi kullanarak çevirmesinin sebebi yazarın da orijinal dilde böyle yazması mıydı onu da bilmiyorum ama bildiğim tek şey okurken günümüz kısmının yani esas hikayenin geçtiği perdenin şimdiki zaman kipi kullanılarak (örn: diyor, çıkıyor, giriyor, bakıyor) çevrilmiş olması beni hayli rahatsız etti. Hatta neredeyse kitabı sırf bu yüzden yarım bırakmayı bile düşündüm.

Uzun lafın kısası kitabı beğendim, çeviride beni rahatsız eden bu detay ve son kısmı hariç benim için keyifli bir okuma oldu. Sizlere de tavsiye ederim.

“Her zaman savaşmalısın. Özellikle kaybedeceğini düşündüğünde.”

Bizimle kalın, hoşça kalın…

Yorum bırakın