
Suya, havaya, kurda, kuşa her işe karışır bunlar. Kim bunlar? Kim olacak o yolun adamları. O yolun adamlarının adamı olan adamlar. Onlara kanıp katılan başka adamlar. Bu adamların başka yerlerdeki başka adamları. Onların ortakları…
Güzel günler dilerim Sevgili Meyus Okur
Uyan! Etrafına bak! Bir çıkış görüyor musun? Hayır, elbette bir çıkış yok. Çünkü bu böyledir.
Sanırım bu kitap hakkında en çarpıcı olan şey, son cümlesinde kalbinizin bir anlığına sıkışıp, acaba ben de lunaparktaki o kalabalığın içinde miyim, yoksa Süleyman gibi çıkışı mı arıyorum? sorusunu kendinize sormaya çekindiğiniz o ilk andır.
Mustafa Kutlu gibi bir yazar anlatmak istediği meseleyi ister bin sayfalık bir romanda okuyucusunu hiç sıkmadan anlatır, isterse doksan sayfalık bir hikayede çeşitli karakterlerin iç sesinde, bizleri tedirgin ederek, oturduğumuz ya da yattığımız yerde bizi rahatsız edip ayağa kaldırmaya çalışarak anlatır.
‘Bu Böyledir’ kitabı da tam olarak böyledir. Karakterler, aynı kasabada yaşayan iç içe geçmiş birbirini tanıyan bizlerin de çok iyi tanıdığı tipler. Hepsinin anlatacağı çok şey olsa da yazarın anlatmak istediği şey çok farklı olduğu için onların hayat hikayelerinden çok içinde hapsoldukları lunaparkı görüyoruz daha çok.
…
Süleyman, lunaparka ilk girişte heveslenmiş, önlerine çıkan atış poligonunda bir iki el silah patlatmıştı. Ne var ki bir görünüp bir kaybolan tavşana bir türlü isabet ettiremedi. Oysa yanı başında duran herif, sarhoş kafa ile attığını vuruyor, vurdukça kaba kaba gülüyordu…
…
Lunapark bir simge aslında. Bu dünyayı, daha doğrusu bu dünyanın bize denk gelen zaman dilimini anlatıyor. Saat hep gece on bire doğru gelmekte. İlerlemiyor, yazara göre ise zaman bozulmuş. Lunapark o kadar parlak ki dışarıda kalan her şey ya gözükmüyor ya da korkutucu derecede karanlık.
…
Saatler işliyor ama zaman durmuş gibi. Belki de bozulmuştur. Ne?.. Saat mi zaman mı?.. Artık önemi yok. Çünkü çıkış görülmedi henüz. Burada garip şeyler oluyor..
…
Büyük bir yığın haline gelen kalabalık, bir çadırdan öteki çadıra doğru koşup sürekli bir oyun sürekli bir eğlence peşinde koşuyor. Bir de Süleyman ve ailesi gibi çıkışı arayanlar var. Ancak onlar da çıkışı bulamıyorlar. Zira çıkış diye bir şey yok. Yapılacak bir şey var ama. O da kendi çadırlarımızı kurmak Sevgili Meyus Okur.
Elbette ben haklıyım. Ben Hak olanın yolundayım diyorsanız lütfen kendi çadırınızı kurun. Sesinizi çıkartmaktan korkmayın. Yanlışa yanlış deyin. Doğruyu görmezden gelmeyin. Zulme susmayın. O zaman kendi çadırınızı kurmuş olursunuz. Elbette bizim kurduğumuz çadırın göz alan neon ışıkları kulakları sağır eden bir gürültüsü olmaz. Ancak huzur olur içinde. Sessizlikte kendinizi dinleyecek bir köşesi olur. Çünkü elbette bu lunaparktan bir çıkış yok. Ancak lunaparkta oynatılan oyunları yeniden yazmak vakti gelmedi mi?
Bizim çadırımız da burası işte! Bizimle kalın, hoşça kalın…