“Osmanlılar ne Birleşik Haçlılardan çekinirler, ne de yeni bir Aksak Temür Beğ’in çıkmasından telâşa kapılırlardı. Fakat bir Osmanlı Şehzadesinin meydana atılmasından büyük huzursuzluk duyarlardı. Osmanlı ancak Osmanlı’dan korkardı.“

Güzel günler dilerim Sevgili Meyus Okur
Atsız’ın okuduğum ilk kitabı Bozkurtlar idi ve epeyce özenilmiş bir iş olduğu belliydi. Elimde bu kez Bozkurt havasını Anadolu topraklarına taşıyan ‘Deli Kurt’ var.
Deli Kurt, acımasız zamanların anlatıldığı bir dönem- ki bu coğrafyada merhamet zor bulunan bir inci olmuştur her zaman.
Fetret Devri dediğimiz dönem Osmanlı Devleti’nde tahtın boş kaldığı yıllardır. Yıldırım Bayezit’in oğulları arasında süregelen 11 yıllık taht kavgası sonrası nihayetinde hayatta kalmayı başaran kişi Mehmet Çelebi olmuştur. Bu kitapta ise Yıldırım’ın bir diğer oğlu olan İsa Çelebi’nin meçhul oğlu Murat yani Deli Kurt’un hikâyesini anlatmış bizlere Atsız…
İsa Çelebi’nin sadık adamlarından Çakır, bu yiğit şehzadenin hamile hatununu kendi köyünde saklayıp sır eder. İsa Çelebi’nin bir oğlu olur lakin Murat doğduğunda babası da annesi de vefat eder. Böylece kanı ve adı sır olarak yetiştirilen Murat; Karesi ilinde bileği kuvvetli bir sipahi olarak yetiştirilir ve Osmanlı ordusuna girer. Yaklaşık 30-40 yıllık bir süreyi okuduğumuz kitapta Deli Kurt zaman zaman kanından olan Osmanlı hanedanı ile de karşılaşır, evlenir kızları olur, Macar elinde esir düşer, türlü çeşit maceralar yaşar nihayetinde kim olduğunu öğrenir lakin sırrı sır olarak tutmaya devam eder zira onun da yeni doğan bir oğlu olmuştur.
Deli Kurt’u okumaya başladığımda açıkçası aksiyon ağırlıklı, Osmanlı hanedanına odaklanacak bir hikâye ile karşılaşmayı bekliyordum ancak öyle olmadı ve meçhul Şehzade Murat, nam-ı diğer Deli Kurt efsunlu bir Uygur kızına gönül verip aşkın ateşi ile yanmaya başladı ve ben Fetret Devri romanı okumayı beklerken kendimi bir anda Murat ile birlikte karı kız peşine düşmüş Karaman dağlarında buldum.
Elbette yazarımız kitapta gerçek olduğu iddia edilen gözleri efsunlu Gökçen kız efsanesiyle romana bir çeşni katmak istemiş ancak ben çok fazla hoşlanmadım hele bir de Deli Kurt’un hâlihazırda onu bekleyen bir evdeşi ve çoluk çocuğu olması Gökçen kız güzellemelerini okumayı bir hayli zorlaştırdı diyelim. Bir de kitabın gerçekliğini bozdu, Gökçen büyülü, bakışları nice adamı deli ediyor, gözlerinden yeşil ışık çıkıyor derken fantastik bilim kurgu mu okuyorum tarihi roman mı okuyorum bende gitti.
Kitabın sonu ise sembolikti diyebilirim, Hüseyin Nihal Atsız asırlar boyu süren taht kavgalarında yitip giden bütün şehzadelere, meliklere ve teginlere bir selam çakmış sanki.
Asıl ölüm unutulmaktır.
…
Uzun lafın kısası ben bu kitabı sevdim mi sevmedim mi karar veremedim Sevgili Meyus Okur, alın okuyun siz karar verin. Benden bu kadar.
Bizimle kalın, hoşça kalın…
