
“Üç Yüzük göğün altında yaşayan Elf Kralları’na Yedisi taştan saraylarında Cüce Hükümdarlar’a, Dokuz Yüzük Ölümlü İnsanlar’a, ölecekler ne yazık Bir Yüzük gölgeler içindeki Mordor Diyarı’nda, Kara tahtında oturan Karanlıklar Efendisi’ne.”
Güzel günler dilerim Sevgili Meyus Okur
Yüzüklerin Efendisi harika bir yol hikayesi. Tolkien ustaların ustası olarak mükemmel bir fantezi dünya kurgulamış.
Aslında deli gibi bu kitaplar üzerine konuşmak ve tartışmak istesem de ustalık eserleri hakkında uzun uzadıya yazmak huyum değildir. O yüzden lafı fazla uzatmadan serinin ilk kitabı olan “Yüzük Kardeşliği” ile başlayalım.
Tüm diyarlara hükmedecek tehlikeli bir yüzük ve her yerde onu arayan kötülükler efendisi Sauron. Öte taraftan bilge büyücü Gandalf ve yüzüğü yok etmek için bir araya gelen ‘Yüzük Kardeşliği’
Uzun ve tehlikeli bir yolculuğa çıkan bu yoldaşların hepsi kalplerinde saklı olanla yüzleşecek ve büyük bir sadakat sınavı vereceklerdir.
Ah be Boromir sen ilk kitapta ölecek adam mıydın?! Sanırım Sean Bean’in bize ikonik rollerde kazık atmasının sebebi bizden nefret ediyor olması. Başka türlü bir açıklama getiremiyorum bu duruma.
Neyse ilk kitapla ilgili en sevdiğim şeylerden biri de bize geri dönüşü olmayan bir yolculuğun duygusal geri dönüşünü çok güzel vermiş olmasıydı. Zira yola çıkan buçukluklar yani Hobbitler her fırsatta geride bıraktıkları yuvaları olan Shire’ı anıp hasret çektiler. Geçip gittikleri yolların yorgunluğunu çok güzel hissettirdiler.
Böylesine ağır bir sorumluluk yüklenerek –yüzüğü alıp onu yok etmek- ilerlemeye çalışmak elbette çok zordu ve hepsini yani yüzük taşıyıcısına eşlik eden bütün yoldaşları da geri dönülemez şekilde değiştirdi elbette.
Tolkien’in yıllarca uğraşıp kurduğu Orta Dünya benim gibi ruhu gezgin bedeni sakin bir yazar için fazlasıyla kışkırtıcıydı diyebilirim. Adam başka bir dil oluşturmuş daha ne diyeyim.
Elfler, okuyan ve izleyen herkesin en çekici bulduğu tür elbette. Bizler de Samwise Gamgee gibi ağzımız açık elflerin varoluşlarını inceledik.
İlk kitabın sonunda yüzüğü yok etmek üzere Mordor’un karanlık çökmüş topraklarına doğru yola çıkan yoldaşlığın dağıldığını ve herkesin kendi kaderine doğru yol almaya devam ettiğini görüyoruz.
“Yol karardığında yolunu ayırana dost denmez.”
Gelelim ikinci kitap olan ‘İki Kule’ ye. Şahsım adına üçleme içinde en sevdiğim kitap bu oldu. Bir kere ilk kitapta bir araya gelen karakterlerimizin bu kitapta dağılıp kendi maceralarını yaşadıklarını okuduk- ki böyle şeyleri çok severim. Yeni ‘Orta Dünya’ karakterleriyle tanıştık. Theoden, Eomer, Eowyn ve elbette gönlümü çalmasını başaran Faramir.
İki Kule’de yüzük; Frodo ve Sam tarafından Mordor’un kıyamet çatlağına götürülmeye devam ederken diğer yoldaşlık üyeleri de Frodo’nun yükünü hafifletmek için ellerinden geleni yaptılar diyebiliriz. Hatta bir süreliğine Gollum yani Smeagol bile bu maceraya ortak oldu.
İki Kule’de Gandalf’ın dönüşü ve kulelerinde uyuklayan kralları uyandırıp yaklaşan hatta kapılarının önünde duran savaşa karşı herkesi bir araya getirmesi ve Sauron’un karanlık gölgesinin üzerimize düşmesiyle bitiyor.
… Fakat tehlikeli saatlerde kibarlık ölümle ödenebilir. (Gondor Vekilharcı Denethor)
Böylelikle üçüncü kitap olan ‘Kralın Dönüşü’ başlıyor. Asil kralımız Arathor oğlu Aragorn, Arnor’lu Dunedain’in reisi, Batı Ordusu’nun komutanı, Kuzey Yıldızı’nın taşıyıcısı, Yeniden dövülen kılıcın taşıyıcısı, savaşın galibi, elleri şifalar dağıtan, Elftaşı, Valandil soyundan Elessar, İsildur’un oğlu, Numenor’lu Elendil’in oğlu Aragorn nihayet hak ettiği tahtına çıkar ve Ak Ağaç yeniden filizlenir.
Yüzük binbir zorlukla yok edilir. Herkes artık değişmiştir. Orta Dünya’da üçüncü çağ sona ermiş dördüncü çağ başlamıştır. Elf’ler denize doğru açılıp Orta Dünya’dan göçerler. Artık insanların zamanı başlamıştır.
Yüzük Taşıyıcısı Frodo ise geri dönülemez şekilde yaralanmıştır artık. Onun için de gitmekten başka çare kalmamıştır.
Evet… Hüzünlü bir son ile kitap biterken kitabın en büyük kahramanı Samwise Gamgee ile Shire’ın bize açık kapısı da kapanıyor ve maceramız da sona eriyor .
Benim çok büyük bir keyifle okuduğum bir üçlemeydi. Bazen kahkaha attığım yerler oldu. Bazen de gözyaşlarımı tutamadım.
Ağlamayın demeyeceğim. Çünkü bütün gözyaşları kötü değildir.
Orta Dünya ile ilgili söylenecek çok şey olsa da benim sözüm burada biter. Başka yazılarda görüşmek üzere. Bizimle kalın hoşça kalın…
“Cesaret hiç beklenmedik yerlerden çıkar.”