Aşk, Jane Austen, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları

Gurur ve Önyargı (Aşk ve Gurur)/ JANE AUSTEN

“başka hayaller hangi ara ortaya çıktılar bilmiyorum, ama sanırım seni gördükten yarım saat filan sonra.”

Güzel günler dilerim Sevgili Meyus Okur

Geçenlerde ‘Suç ve Ceza’nın kısa özetini geçen genç bir çocuğun videosuna denk gelmiştim. Diyordu ki; adam suçlu kadın cezalı, tabii altına epeyce istihza dolu yorum yapıldı. Ancak bu kez size elimdeki kitabın kısa özetini geçerken ‘adam gururlu kadın önyargılı’ dersem benimle alay etmezsiniz umarım 🙂

Evet, gelelim kitabımızın içeriğine… Jane Austen’ın bu kitabı 1813 yılında yayımlanmış. Yani aradan geçen 208 yıllık süreçte Britanya ve Dünya tarihinde epeyce bir değişiklik meydana gelmiş olsa da kitabı okurken fark ettiğim gerçek şu ki: aslında değişmeyen tek şey kadınların hayatta var olabilmek için, görünebilir olabilmek için karşı cinse karşı verdikleri mücadelenin bir nebze değişmemiş olduğu sanırım.

Neyse daha eğlenceli mevzulardan bahsedelim. Mesela kitabımızın babası Mr. Bennet gibi, tam bir iğneleme ustası ve akıllı bir adam. Esas kızın babası. Tam beş tane kızı ve maalesef pek zeki olmayan görgüsüz bir karısı var. Sanırım kitapta en çok onun zekasını sevdim.

“demek Lizzy, ablan aşkta kaybetti. Onu tebrik ederim. evlenmek kadar, her kız arada bir aşkta kaybetmeyi de sever. Düşünecek bir şey olur, ona arkadaşları arasında bir tür farklılık verir.”

Mr. Bennet

Elizabeth Bennet, yani esas kızımız diğer romanlarda abartıldıkça abartılan ve bütün iyi yönleri yüceltildikçe yüceltilen diğer dişi karakterlere inat oldukça doğal ve insanlığın geri kalan bütün kısmı gibi hataları ve kusurları da var.

“dünya işleri konusunda henüz gençler; yakışıklı genç erkeklerin de sıradan erkekler gibi geçim derdine düşebilecekleri gerçeğine inanmaya henüz hazır değiller.”

….

Benim gururlu kekim Mr. Darcy ise epeyce zengin sayılabilecek bir gelire sahip olmasına rağmen etrafına yaydığı gururlu kek kokusu ve kibri yüzünden, yakın arkadaşı Mr. Bingley’in, Bennet Ailesi’nin de meskunu bulunduğu Longbourn köyü civarında bulunan Netherfield Park’ta sezonluk bir malikane kiraladığı esnada ona eşlik etmesi sebebiyle, haliyle köyde bulunanlar tarafından sevilmez. Hatta bu hoşnutsuzluk nefret etmeye kadar varır. (Cümle uzun olduysa kusura bakmayın, ancak ben de kitabı yeni bitirmiş olduğum için halihazırda gereksiz bir şekilde lafı uzatma eğilimi gösteriyorum. Sanırım bunlar hep ‘British Society Effect’)

Ancak bilirsiniz ki bu İngilizler kafayı nezaket kurallarıyla yakıp, diplomasi oyunlarında bir deha haline gelmiş ve her türlü kelime oyununu çok iyi beceren bir millet olması sebebiyle Mr. Darcy’e gereken nezaket gösterilir elbette.

Gel zaman git zaman benim gururlu kekim Mr. Darcy; önyargılı kızımız Miss Bennet’e abayı yakar. Büyük bir gururla ve reddedilmeyeceğinden emin bir şekilde esas kızımıza evlenme teklif eder. Ancak işler umduğu gibi gitmez diyelim.

“Beni yanlış anladın hayatım. Sinirlerine büyük saygım var. Sinirlerin benim eski dostum. En az yirmi yıldır ısrarla sinirlerinden bahsetmeni dinliyorum.”

….

Aslında kitap bir aşk hikayesinden çok insanların kibirle, önyargıyla ve daha pek çok olumsuz duygularla karşılarındaki muhataplarını pek çok defa yanlış değerlendirmeleri sonucu oluşan iletişimsizlik ve hayal kırıklıkları üzerine kurgulanmış diyebilirim. Ancak iki ana karakterimiz Elizabeth ve Mr. Darcy birbirlerine olan aşkları sayesinde bu olumsuz duyguları yenebilmeyi başararak bize de bir örnek teşkil ediyorlar.

“Evladım, bana hayat arkadaşına saygı duymadığını görme acısı yaşatma.”

….

Genel hatlarıyla kitap üç kısımdan oluşuyor. Ömür törpüsü sayılabilecek Mr. Philips dışında beni çok zorlayan bir karakter yoktu. Garip bir şekilde iç bayıcı olsa da akıp giden bir havası vardı. Sanırım bunda Elizabeth Bennet karakterinin hakikaten çok sağlam bir karakter olmasının da payı vardı.

Benim kitapla ilgili izlenimlerim bu kadar. Sizler bu çok sevilen ünlü roman hakkında ne düşünüyorsunuz? Şimdilik bizimle kalın hoşça kalın….

Yorum bırakın