SİTE YAZARLARININ DENEMELERİ

Sevmeyi Yaşamak (Bölüm 16,17)

Kaya kardeşlerden ilki İlyas Kaya ve Leyla’nın hikayesi sizlerle

BÖLÜM16

Elindeki fırçayı şifonyere bırakıp son kez kendine baktı. Kıvırcık saçları dümdüzdü. Parlak siyah bir rengi vardı. Yüzündeki makyaj yerindeydi. Gümüş renkli kadife elbisesinin eteği dizlerine kadar iniyordu ve çan modeldi. Elbisesinin üst kısmı dümdüzdü. Fakir kollarının parlak siyah deriden ince biyeleri dışında pek bir ayrıntısı yoktu. Düz ancak şık bir elbiseydi. İlyas zevkli bir seçim yapmıştı. Siyah topuklu ayakkabılarını giyip ayağa kalktı. Siyah çantasını alıp dışarı çıktı.

Nesli’nin odasına girip “biz çıkıyoruz.” Dedi yatağında uzanmış telefona bakan genç kıza. Nesli onu görünce baştan aşağı süzüp “oo yenge yakıyorsun ortalığı” diye laf atıp bir de ıslık çaldı. Leyla gülüp “Sinan sana emanet” dedi ve ekledi “teşekkür ederim ayrıca. Ama ben evliyim haberin olsun”

Nesli kahkaha atıp “tüh hangi kütüğe kaptırdım seni” dedi. Leyla kıkırdayıp “bir plaza kütüğüne” diye cevap verdi.

“aman Allah’ım bu kulaklarım neler duyuyor?”

“abin duymasın da”

“merak etme bu bizim sırrımız olacak” dedi Nesli esrarengiz bir tonda. Leyla “deli kız” diye söylenip uzaktan bir öpücük gönderdi ve “görüşürüz” deyip odadan çıktı. Antrede onu bekleyen İlyas saatine bakıp duruyordu. Bir an önce gidip gelmek istermiş gibi bir hali vardı.

“annenler nerede?” diye sordu Leyla inmesine birkaç basamak kala. İlyas sesini duyunca ona bakıp baştan aşağı süzdü.

“çıktılar”

“çok mu geç kaldım?”

“yoo” İlyas bakışlarını karısından ayıramıyor gibiydi. Üzerinde duman grisi koyu bir takım vardı. Çok yakışıklı gözüküyordu. “ben onları önden gönderdim.”

“sen iyi misin?” diye sordu Leyla kendini tutamayıp. Merdivenleri inip onun karşısına geçti. “sanki acelemiz varmış gibi gözüküyorsun da. Gergin misin yoksa?”

İlyas’ın, Aygül’ün nişanına gidiyor olduğu için gergin hissettiği düşüncesi onu rahatsız etmişti. Aygül’ün İlyas için bir dosttan öte anlam ifade etmediğini düşüyordu. Ona olan hisleri çok uzun zaman önce bitmişti. Yoksa bitmemiş miydi?

“iyiyim” dedi İlyas sakince. Leyla yanına geldiğinde “çok güzel olmuşsun” diye iltifat etti. Leyla şüphe içinde “teşekkür ederim,” dedi ve ekledi “sen de çok yakışıklı olmuşsun.”

“her zaman ki halim” dedi İlyas göz kırpıp.

“pek de mütevazi” Leyla adamın üzüm karası gözlerine bakıp “pek de alçak gönüllü” diye dalga geçti.

“elbette” İlyas kapıyı açıp karısına yol verirken “hadi gidelim sevgili Leyla” dedi. Leyla üzerine siyah kaşe paltosunu geçirip dışarı çıkarken İlyas da kapıyı kapatıp ona yetişti. Hava oldukça soğuktu.

Yola çıktıklarında ikisi de sessizdi ve kendi düşüncelerine dalıp gitmişlerdi. Leyla bu hengame bittikten sonra yapacaklarını düşünüyordu. İlyas’ın ailesi ne olacaktı? Öyle iyi insanlardı ki gittiği zaman Elife annenin kalbinin kırılacağını çok iyi biliyordu. Leyla da onları bırakmak istemiyordu. Ama ne yapabilirdi ki? İlyas ona çok iyi davranmıştı. Ona destek olmuştu. Ama ötesinde ne olabilirdi ki? Bu soru kafasını o geceden beri yiyip bitiriyordu. İlyas’ın kulağına fısıldadığı cümleler aklından çıkmıyordu.

 Zaten boşanma mevzusunu açtığı günden beri İlyas değişmişti. Bir şekilde Leyla’ya daha yakın davranıyordu. Sanki gerçekten evlilermiş gibi gün içinde Leyla’yı aramaya başlamıştı. Ona kaçta geleceğini, bir şey isteyip istemediğini, evde ne yaptığını soruyordu. Leyla da ilk zamanlarda garipsese de hemen alışmıştı bu aramalara… aklında bir şüphe canlanıyordu ama ihtimal de veremiyordu. İlyas’ın boşanmak istememesi gibi bir ihtimal karşısında ne yapacağını bilemiyordu çünkü.

“geldik sayılır” dedi İlyas biraz sonra

Leyla başını sallayıp kendini toparladı. Nişanın yapılacağı mekana girdiklerinde misafirlerin çoğunun geldiğini arabaların çokluğundan anladı Leyla.

“şurası boş” dedi ileride bir yeri gösterip. İlyas gösterdiği yere arabayı park etti hemen. Kemerlerini çözüp dışarı çıktılar. İlyas koluna girmesi için elini uzattı. Leyla tebessüm etmeye çalışıp kocasının koluna girerken İlyas çoktan birkaç tanıdıkla uzaktan selamlaşmıştı bile.

Salona girdiklerinde lüks mekanın muhteşem aydınlatmasına hayranlıkla baktı. Her bir detay çok güzeldi. Hepsine Aygül’ün parmağının değdiği o kadar belliydi ki… Kendilerine ayrılan masaya geçip otururken Leyla annesine “geç kalmadık değil mi?” dedi.

“yok kızım” dedi Elife Hanım. “daha gelinle damat ortada yok zaten.” Sonra Leyla’ya bakıp “ne güzel olmuşsun böyle maşallah” diye ekledi. “gelin hanımı gölgede bırakacaksın”

Leyla gülüp “aman anne” dedi “beni alan almış artık”

“öyle vallahi.” Dedi Elife Hanım keyifle “oğlumun yaptığı en hayırlı iş seni almak oldu zaten.”

Karşılıklı gülüşürken Leyla bir an İlyas ile göz göze geldi. Şimdi de yan masadaki biriyle konuşuyordu. Sorar gibi bakınca Leyla gözlerini kaçırıp Elife Hanımın onu tanıştırdığı kişilerle koyu bir sohbete girişti. Hafif bir müzik vardı arka planda. Yormayan ancak ortamın ağır havasını serin tutan bir müzik. Nedense içinden bir ses müzik seçiminin Serhan’a ait olduğunu söylüyordu.

Biraz sonra yan masada İlyas’ın arkadaş grubundan Kemal’in karısı Melda’yı gördü. Ona selam verip yanına gitti.

“ay bu ne güzellik böyle” dedi Melda. O da gayet şıktı.

“teşekkür ederim. Sen de çok şıksın” Leyla masaya baktığında İdil’i fark etti. Ona el salladı. Masa büyük olduğu için İdil de kalkıp yanlarına geldi. “nasılsın Leyla?” diye sordu İdil.

“iyiyim teşekkür ederim sizler nasılsınız?”

“ben biraz heyecanlıyım. Malum en yakın arkadaşım evleniyor.”

Melda gülüp “öyle olur zaten. Bir de her şeyi beraber yaptınız.”

“ay benim için zevkti.” Dedi İdil. “Aygül biraz seçicidir bilirsin. Ama ben idare ettim.”

Leyla gülüp “her şey çok güzel gözüküyor” dedi. “çok iyi bir iş çıkarmışsınız.”

“Serhan da çok yardımcı oldu ama” dedi İdil. “Her konuda çok anlayışlı davrandı. Ama tek bir konu hariç”

“müzik” dedi Leyla hemen.

“eh tabi siz konuştunuz” dedi İdil. Leyla buna itiraz etmedi ama hiç konuşmamışlardı. Leyla evlendiğinden beri o kadar az görüşmüşlerdi ki bir elin parmağını geçmezdi. Leyla bunu planları olduğu için değil, İlyas’la evlenirken bu nikaha sadık kalacağına söz verdiği için yapmıştı. Çünkü İlyas bundan daha azını hak etmiyordu.

Kızlarla biraz daha sohbet edip kendi masasına döndükten sonra Elife annenin yanında ki yerine oturdu. Elife anne ise bir kadınla muhabbet ediyordu. İdil de gelin odasına doğru yol almıştı.

Biraz sonra “Leyla” diyen bir ses duyduğunda kafasını çevirip baktı. Ona doğru gelen kadın Serhan’ın annesiydi.

Leyla da ayağa kalktı hemen. Sema Teyze ona sarılıp “hoş geldiniz canım” dedi.

“Hoş bulduk Sema Teyze” dedi Leyla. Sonra Elife anne ile tokalaştılar.

“hayırlı olsun Sema Hanım. Allah tamamına erdirsin inşallah”

“sağ olun efendim” Sema Teyze heyecanlıydı. “ben diğer misafirlere de uğrayayım” dedi ve ekledi. “bu arada Serhan damat odasında seni sorup duruyordu. Bilirsin sensiz iş yapmayı sevmez.”

“ben bakarım şimdi ona” dedi Leyla hemen. İlyas’ın kulağı onlardaydı. Rahatsız bir tavırla boğazını temizleyip sohbet ettiği adamı kibarca yanından gönderdi. Karısının, annesinin kulağına bir şeyler fısıldayıp çantasını da alarak salonun kapısından dışarı çıkışını seyretti. Sinirle yutkunup bir yudum su içti.  Demek Serhan Efendi Leyla’sız iş yapmayı sevmiyordu. Ama bu Leyla’yı ilgilendiren bir mesele olamazdı artık. Leyla, onun karısıydı ve bunu bozmaya hiç niyeti yoktu. Sadece Leyla’yı bu evliliğin devamına nasıl ikna edeceğini bulamamıştı o kadar.

“ben bir tuvalete gidip geliyorum” dedi babasına. Babası ise eski bir aile dostu ile kahkaha atarak sohbet ediyordu. Başını salladı sadece.

Leyla’nın ardından kendini hole atarken Leyla ise çoktan damat odasının kapısının önüne gelmişti bile. Karşıda duran gelin odası yazılı kapıya bakıyordu. Serhan’a uğrayıp sonra da Aygül’ün yanına geçmeye karar verdi. İkisini de tebrik eder yerine geri dönerdi. Derin bir nefes alıp yüzüne bir tebessüm yerleştirmeye çalışarak kapıyı çaldı ve gir sesini duyduktan sonra içeri girdi.

Serhan onu görünce “sonunda” diye veryansın etti hemen. Serhan tek başınaydı. Leyla odanın boş olmasını hiç beklemiyordu. En son istediği şey Serhan’la baş başa kalmaktı.

“geldim işte” dedi gülümseyip. Elleriyle, giydiği damat takımını gösterip “daha hazır değil misin?” diye sordu. Bir köşeye fırlatılmış papyonu alıp çantasını bıraktı. Serhan’ın yakasında açık kalan iki düğmeyi ilikleyip papyonu takarken bir kere bile başını kaldırmadı. Ancak Serhan’ın ona olan bakışlarını hissediyordu.

“neden şu işleri kendi başına halletmezsin ki?” diye söylendi. Papyonu takmayı başardığında iki ucunu tutup düz olup olmadığına baktı. “sen damatsın. İnsan bu saate kadar hazırlanmaz mı?”

“papyonlardan nefret ederim”

Leyla onu duymamış gibi yapıp “iyi oldu” dedi. Sonunda geri çekilecekti ki Serhan ellerinden tutup buna engel oldu. Göz göze geldiklerinde “çok güzel olmuşsun” dedi.

“teşekkür ederim” Leyla tekrar kendini çekmek için hamle yaptığı sırada Serhan aniden ona sarılıp “neden Leyla?” diye sordu.

“ne neden?” derken kendini kurtarmaya çalışıyordu. İçinden bir ses bu odadan hemen çıkıp gitmezse her şeyin mahvolacağını söylüyordu. Yalnız olduğunu bilseydi gelmezdi bile.

“Serhan bırak beni” dedi makul olmaya çalışan bir sesle. “bak daha Aygül’ün yanına gideceğim” diye ekledi bir umut. Belki Aygül aklına gelirse onu bırakırdı.

“son ana kadar hep umut ettim biliyor musun?” dedi Serhan aksine. Leyla gibi o da duymazlıktan gelmişti.

“ne?”

Şimdi Serhan, Leyla’yı daha fazla sıkıyordu. “beni vazgeçirmen için umut ettim.

“neyden bahsediyorsun sen Serhan?” Leyla sonunda kendini çekip kurtardığında bir iki adım gerileyip elleriyle saçlarını arkaya atıp kendine gelmeye çalıştı. “hem bu da ne demek oluyor? Ben seni neyden vazgeçirecekmişim?”

“yıllarca bekledim” diye itiraf etti Serhan “belki bir gün o kör inadın kırılır. Korkmaktan vazgeçersin, bana bakınca o geceyi hatırlamaktan vazgeçersin ve-“ Serhan eliyle ikisini gösterip “aramızdaki bu şeyi doyasıya yaşarız. Hiçbir şeyi kaybetmekten korkmadan sadece yaşarız diye çok bekledim.”

“ne?” Leyla, her biri kalbine hançer gibi saplanan sözleri idrak etmeye çalışırken Serhan devam etti.” “Seni sevdiğimi anlamadın.” Şimdi üzerinde bir delilik vardı sanki. “hayır hayır” dedi parmağını sallayıp. “anladın ama anlamazlıktan geldin. Senin için yaptığım hiçbir şeyi anlamadın. Sen sadece beni kaybetmekten korktun. Ben de beni gerçekten kaybettiğini sanman için Aygül’le bir ilişkiye başladım.”

Serhan hiç iyi gözükmüyordu. Rengi solmuştu. Sarhoş gibiydi. İyice korkmaya başlamıştı Leyla kapıya doğru bakıp dışarı çıkmanın bir yolunu düşündü.

“Sonra sen de hemen gittin o şerefsizle evlendin!” diye bağırdı öfkeyle. Artık duygularını kontrol edemiyordu sanki. Leyla onun gözlerinden çıkan ateşleri görebiliyordu. “onun sana dokunmasına izin verdin sen” şimdi Serhan’ın sesi titriyordu. Gözleri yaşla doluydu. “ben sana dokunmaya kıyamazken sen gittin onunla birlikte oldun!”

“Serhan-“ Leyla bayılacak gibi hissediyordu. Göğsü hızla inip kalkarken Serhan devam etti.

“bu sabah bile içimde bir umut vardı. Hatta beş dakika öncesinde bile bir umudum vardı. Ama sen gelip beni nişan için hazırlıyorsun.” Hırsla Leyla’nın taktığı papyonu çıkarıp attı. “Sen her an benim umudumu öldürüyorsun. Bense bir türlü senden vazgeçemiyorum.”

Leyla aklına mukayyet olmak istercesine “biz arkadaşız” dedi hemen. Yıllardır ezberlediği ve kendini bile buna ikna ettiği bir yalandı bu.

“sana aşığım diyorum” dedi Serhan yalvarırcasına “bunun hiç mi önemi yok?”

Leyla ağlamak istiyordu. Her şey çok yanlıştı. Bu konuşma yanlıştı. Bu nişan yanlıştı. Parmağında takılı olan yüzük yanlıştı. Gözünden bir damla yaş akarken sesi titreyerek Serhan’ın umman gözlerine bakıp “çok geç” diye fısıldadı. Sesi de, hali gibi çaresizdi.

Serhan son bir umutla aralarında ki mesafeyi kapatıp ellerinden tuttu yine. “bak biliyorum. Korkuyorsun. Ama bu kez ben yanındayım. Kartlarım sonuna kadar açık. Şimdi bana evet de Leyla.” Heyecanla Leyla’nın yüzünden tutup sevdi. “nişanı iptal ederim.” dedi. “Gider yarın İlyas’tan boşanman için dava açarız. Ardından hemen yurtdışına geçeriz. Dava sonuçlanana kadar da dönmeyiz. Sonra da biz evleniriz. Nerede istersen orada yaşarız. Olan biten umurumda değil artık.”

Serhan’ın gözleri parlamıştı sanki. “seni kaybedemem” diye fısıldadı. Leyla ise artık uyuşmuştu.

“bırak lütfen” dedi. “lütfen bırak artık. Ben vazgeçtim sen de vazgeç.”

“olmaz Leyla olmaz” Serhan bu kez Leyla’nın kollarından tutup sıktı. “anlamıyor musun? Sana olan hislerim içimde kara bir sevda oldu. Yıllardır, bıkmadan, usanmadan, dokunmadan, öpmeden sevdim seni.”

“Serhan” dedi Leyla. Artık titriyordu. Serhan’ın yüzü ona bu kadar yakınken kendini bu kadar kötü hissederken “olmaz” dedi takatsiz bir halde. Tam o anda kapı sertçe açıldı ve içeri İlyas girdi. Bundan sonrası karmakarışıktı.

“ne oluyor lan burada!” diye gürleyen İlyas’ın sesini duyan Leyla, kendini çekip yıkılmamak için duvara yaslandı. Ardından İlyas, Serhan’a bir tane yumruk attığında karşı odadan Aygül ve arkadaşları fırlayıp geldi.

“İlyas ne yapıyorsun?” diye bağırdı Aygül.

 Leyla, Aygül’ün yüzüne bakamıyordu. Ortalık karışırken İlyas, yumruklarına devam etti. Serhan ise bir karşılık vermiyordu. Daha fazla dayanamayıp ikisinin arasına giren Leyla  “Allah aşkına yapma” dedi İlyas’a. Göz göze geldiklerinde “dur” diye fısıldadı. “lütfen dur.”

“bırak vursun Leyla” dedi. Serhan yerdeydi ve burnundan akan kanı zapt etmeye çalışıyordu.

“neler oluyor burada?” diye sordu Aygül.

“benim hiçbir şey umurumda değil artık.” Dedi Serhan. “Aygül çok üzgünüm” Leyla’nın bakmaya bile çekindiği Aygül “ne oluyor Serhan?” diye sordu. Ama Serhan’ın bakışları Leyla’daydı. “seni çok seviyorum Leyla” dedi ve ekledi “senden başka hiçbir şey umurumda değil artık.”

 Eliyle duvara tutunup “senden başka hiçbir şey-“ diye devam edince İlyas dayanamayıp Leyla’yı aradan çekti ve Serhan’ın iki yakasından tutup “bir daha karıma dokunursan, ona yaklaşmaya dahi çalışırsan seni gebertirim” diye hırladı ve Leyla’yı kolundan tutup götürürken Leyla son anda çantasını almayı akıl edebildi.

Odadan çıkmadan evvel bir kere Aygül’le göz göze geldiler. Yanında iki arkadaşı vardı. Bunlar İdil ve Begüm’dü. Hepsi şok içinde donup kalmıştı. Leyla, Aygül’e yalvarır gibi baktı. Aygül ise yıkılmıştı.

“özür dilerim” diyebildi utanç içinde. Ama İlyas kolundan tutup çoktan çıkartmıştı onu o odadan. Kimseye selam bile vermeden hızlı adımlarla mekândan çıkıp arabaya bindiklerinde Leyla ağlıyordu. İlyas çıldırmış gibiydi. Arabayı deli gibi kullanıyordu, nereye gittiğinin farkında değil gibiydi ve Leyla’nın midesi bulanmaya başlamıştı.

Neler oluyordu? Az önce duydukları hayal miydi? Gerçek miydi? Serhan ne yapmıştı böyle? Peki ya Aygül? O kıza yazık değil miydi? Nişan iptal olmuş muydu? Serhan, Aygül’ü Leyla için kullanmıştı. Leyla bu gerçeği, içinden her tekrar ettiğinde midesine bir bıçak saplanıyordu. Masum bir insan onun yüzünden yıkılmıştı. Tek suçu sevmekti. Ama Serhan ona bu kötülüğü yapmıştı.  Çünkü Leyla onu istememişti. Hepsi Leyla’nın suçuydu. Sustuğu için suçluydu.

Suçluluk duygusu ile baş etmeye çalışırken İlyas’ın durmadan çalan telefonunu kapattığını gördü. Sinirden elleri titriyordu. Gözlerinde deli bir parıltı vardı. Leyla ondan da korkuyordu.  Bu kez kendi telefonu çalmaya başladığında İlyas ondan önce davranıp hışımla telefonu elinden alıp kapattı ve arkaya attı.

“ne yapıyorsun sen?” diye patladı sonunda Leyla “arayan annendi. Belli ki orada işler karışmış. Arayıp bir iyi olduğumuzu-“

“ne olduğu gayet açık!” diye bağırdı İlyas direksiyona vurarak. Leyla bir an irkilse de “sakin ol!” diye karşılık verdi. Onu ilk defa bu kadar öfkeli ve kontrolden çıkmış bir halde görüyordu.

“ulan madem ikinizin, birbirinizde gönlü vardı ne halt yemeye nişan gününe kadar beklediniz? Sana demedim mi Leyla?” diye bağırdı. “git konuş yoksa her şey mahvolacak demedim mi? Ne oldu şimdi? Nişan günü dayanamadın mı biricik aşkının ellerinin arasından kayıp gitmesine?”

“İlyas lütfen” dedi Leyla. İçinde hem mahcubiyet hem de öfke vardı. Bu ikisi birbiriyle savaşıyordu sanki. “düşündüğün gibi bir şey değil.”

“ne düşünmesi be?” İlyas ona yan bir bakış attı. Gözlerinde büyük bir hayal kırıklığı ve acı vardı. “gözlerimle gördüm sizi. Birbirinizin kollarındaydınız.” Hissettiği acı duyulmayacak gibi değildi. Bunu sesli dile getirmek onu bitirmişti. Bütün gücü çekilmişti sanki. Bütün hayalleri bir kez daha yıkılmıştı. “siz birbirinize sarılırken, öpüşüp koklaşırken insanlar salonda neyi bekliyorlardı?”

Leyla utanç içinde bakışlarını kaçırıp ellerini yüzüne kapadı. “hayır öyle değil.” Dedi. Kendini anlatması açıklaması lazımdı.  “Ben anlamadım. Şoktaydım. Anlayamadım. Bana öyle bakma! Ben hiçbir şey yapmadım.”

Bu son cümle İlyas’ın yavaşlamasına sebep olmuştu nihayet. Yavaşlayıp yol kenarında bir yere çekti. Sahil yolundaydılar. Leyla hemen kendini dışarı atıp derin derin nefesler çekti içine. Arkasında bekleyen İlyas hala öfkeliydi. Leyla sonunda kendini toparlayabildiğinde ona dönüp “birden seni seviyorum, boşan, biz evlenelim demeye başladı.” Dedi. “ne dediğini idrak edemedim bile” çıldıracak gibi hissediyordu. “sonra sen geldin.”

“öyle mi?” şimdi İlyas kollarını birleştirip dalga geçercesine buz gibi bir kahkaha attı. Aralarına binlerce yıllık mesafe girmişti sanki. “peki bu konuşmaları, öpüşüp koklaşmadan önce mi yaptınız yoksa sonra mı?”

“kimse kimseyi öpmedi.” Diye bağırdı Leyla öfkeyle. İlyas’ın ona hesap sormaya hakkı var mıydı gerçekten?

“bana doğruyu söyle Leyla. Eğer ben gelmeseydim-“

Leyla onun sözünü bölüp “onu itmeye çalıştım.” Dedi. “Ama bunun nasıl olduğunu sana anlatamam. Hareket edemiyordum. Karşı çıkamıyordum. Düşünemiyordum. Uyuşmuş gibiydim. Sana dürüst olacağım İlyas. Sen gelmeseydin ben-“ Leyla gözünden akan bir damla yaşa mani olamamıştı. Başını iki yana sallarken “ben- ben ne yapardım onu da bilmiyorum.” Diye itiraf etti sonunda. Bu itiraf ona ağır gelmişti. Utanıyordu. İğrenç hissediyordu. Ancak devamını getirmek zorundaydı. “tek bildiğim geldiğin için, beni o anın içinden çekip aldığın için sana minnet duyduğum.”

Şimdi İlyas’ın bakışları öfkeli değildi. Hayal kırıklığına uğramış gibiydi. Leyla rica eder gibi ona bakıp “İlyas lütfen” dedi. “lütfen bana inan. Sandığın gibi bir şey olmadı. Gerçekten. Sadece dinledim. Karşılık vermedim. Elinden kurtulmaya çalıştım. Ben- ben çok kötü his-”

Lafını tamamlayamayan Leyla’nın aniden gözlerinin önü kararınca birden dizlerinin bağı çözülmüşçesine yere yığıldı. İlyas hiç düşünmeden onu tuttu. Leyla onun kollarından tutup gözlerine baktı. “bana inan” dedi bir kez daha. “hiçbir şey olmadı. Ben sadece-“ artık sesi iyice kısılmıştı. Midesi bulanıyordu.

İlyas birden ne yaptığını fark etmiş gibi onu tutup arabaya bindirdi. Bu kez arabayı sakin bir şekilde kullanıyordu. Daha önce iş için kaldığı otellerden birinin önünde durduğunda İstanbul’dan uzaklaşmış sayılırlardı.

Leyla bitkin düşmüş, gözleri kapanmıştı. İlyas onu kucağına alıp içeri taşırken onu tanıyan bir görevli hemen yanlarına geldi.

“İlyas Bey” dedi telaşla “kötü bir şey yok ya.

İlyas başını sallayıp “karım yolda uyuyakaldı” dedi gayet sakin. “en müsait oda hangisiyse-“

“elbette efendim. Hemen ayarlıyorum. 94 numara boş biz çıkalım işlemleri sonra hallederiz.”

“eyvallah.”

Asansörle yukarı çıkıp odaya girdiklerinde görevli kenarda beklerken İlyas usulca karısını yatağa yatırdı. Sonra görevliye dönüp para verdi “sabah hallederiz” dedi.

Görevli “iyi geceler efendim” deyip dışarı çıkarken İlyas biraz soluklanmak için yatağın kenarına oturdu. Aklında sürekli onları sarmaş dolaş gördüğü an canlanıp duruyordu. Eğer gelmeseydi ne olacaktı o odada?

Kafasını sallayıp bu görüntüyü aklından uzaklaştırmaya çalıştı. Onun gibi adam müsveddesine az gelirdi bu yaşananlar. Bile isteye ayırmıştı ikisini birbirinden. Onların birbirini sevdiğini bile bile evlenmişti Leyla ile. Üstelik bir sürü bahane bir sürü yalanla birlikte Leyla’yı bu nikaha mecbur etmişti. Yine de ömründe hiç bu kadar öfke hissetmemişti. O piçi gebertebilirdi. Eğer Leyla’nın korku dolu bakışlarını görmeseydi durmayacaktı. Usulca ayağa kalkıp üstündeki ceketten ve kravattan kurtulup gömleğinin düğmelerini açtı. Odanın ışığını kısıp içini çeke çeke uyuyan karısına baktı. Yüzünde siyah lekeler vardı. Ağlamaktan tüm makyajı akıp yüzüne yapışmıştı. Düzleştirdiği saçları bozulmuştu. Teni sararmıştı. Üstünü örtüp yanına oturdu. Saçlarını okşayıp yüzünü sevdi. Ne kadar da güzeldi.

“ne oldu böyle?” diye fısıldadı loş odanın içinde. “bütün bu olanları nasıl düzelteceğim Leyla?”

Leyla adını duyunca irkilir gibi oldu. İlyas pişmanlıkla iç çekip yavaşça yanına kıvrıldı karısının. Uzanıp elini tuttu ve kalbinin üstüne koydu.

“seni sevdiğinden sonsuza dek ayırdım.” Dedi ve ekledi “ama umurumda bile değil.”

Leyla ise ona dönüp sokuldu. İlyas karısının kokusunu içine çekip “sen benimle olmalısın Leyla” dedi. “O herif hayatımızdan sonsuza dek çıkıp gidecek. Sana söz veriyorum.”

Gün aydınlandığında Leyla uyanmıştı. Gözlerini açtığında yanında İlyas’ı görünce nedense şaşırmadı. Bir süre uyuyan adama baktı sadece. Esmerdi İlyas. Yakışıklıydı. Leyla’nın eli onun göğsünün üstündeydi. İlyas ise o eli sıkıca tutmuştu.

Leyla bir arada duran ellerine baktı. Gözünden bir damla yaş aktı. Elini çekip yataktan çıktı. Dün gece hayal meyal bir otele girdiklerini ve odaya İlyas’ın kucağında çıktığını hatırlıyordu. Ancak yatağa yatar yatmaz derin bir uykuya dalmış olmalıydı.

Banyoya girip hemen bir duş aldı. Bornozlardan birini giyip saçını havluya sardı.  Kurulandıktan sonra mecburen dün gece ki rezilliği hatırlatan kıyafeti tekrar giydi.  Saçlarını açıp taradı. Kurutma makinesine bakıp vazgeçti. Hali yoktu.

Dışarı çıktığında İlyas uyanmış tavanı seyrediyordu. Leyla yanına yaklaşıp oturdu. Bir süre konuşmadılar. Sonunda İlyas’ın elini saçlarının üzerinde hissettiğinde “bana inanıyorsun değil mi?” diye sordu.

İlyas elini çekip “inanıyorum” dedi. “ama o herifi elime geçirirsem-“

“İlyas saçmalama” dedi Leyla ona dönüp. Başını iki yana sallayıp “ben sana karşı mahcubum. Çünkü aramızda bir nikah var. Evet büyük bir hata yaptık. Herkese yalan söyledik. Ama ben o hatayı bu nikaha sadık kalarak düzeltmeye çalışıyorum. Bu yüzden lütfen Serhan’ı anmayalım artık. Ben sadece-“

“sadece ne?”

“Aygül için üzülüyorum. Kim bilir ne haldedir? Hayalleri başına yıkıldı.”

“peki sen?” diye sordu İlyas. “sen ne haldesin?”

“ben-“ dedi durdu Leyla. “bilmiyorum”

İlyas doğrulup sırtını yastıklara dayarken Leyla ellerine bakıyordu.

“ben senden ayrılmak istemiyorum” dedi İlyas birden. Leyla başını kaldırıp ona baktı. İlyas’ın yüzündeki ifade ciddiydi. Kalbi yine hızlanmıştı. Ama içinde çok büyük bir şüphe vardı.

“neden?” diye sordu Leyla. “neden benden ayrılmak istemiyorsun? Dün gece olanlar yüzünden mi?

İlyas başını iki yana salladı. “hayır değil. Senden ayrılmak istemiyorum çünkü-“

“çünkü ayrılırsak herkes benim seni aldattığımı düşünecek” dedi Leyla sesi titreyerek. “sen de bunun olmasını istemiyorsun.”

İlyas kızın ellerinden tutup “çünkü seni bu işin içine ben soktum.” Diye araya girdi. Leyla’nın olmadık varsayımlarla kendini tüketmesini istemiyordu. “Hiç düşünmeden seni harcadım. Senin mutlu olma ihtimalini yok ettim ben” bu itiraf İlyas’a ağır gelmişti. Sevdiği kadının hayatını mahvetmiş miydi gerçekten?

“yani sen benimle evli kalmaya devam ederek bir bedel ödemek istiyorsun” dedi Leyla buz gibi bir sesle.

“hayır” diye karşı çıktı İlyas hemen “sen bir bedel değilsin Leyla. Sen insanın ömrüne ancak bir hediye bir mucize olarak dahil olabilirsin.”

Leyla bu cümleler karşısında ne hissedeceğini bilemiyordu. Bir bedel değil bir hediye olarak İlyas’ın hayatına dahil olabilir miydi?  Hafifçe burnunu çekip “ama sen ne olacaksın?” diye sordu.

“ben seninle birlikte mutluyum” diye itiraf etti İlyas bir kez daha.

Bu itiraf Leyla’yı hoşnut etse de  “bu sana bir ömür boyu yetecek mi?” diye sorularına devam etti. “benimle mutlu olmak? Ya aşkına ne olacak?”

İlyas, Leyla’nın elini kalbinin üstüne koydu yine. “sen bana yetersin.” Dedi usulca. “benim gönlümde Aygül’e olan aşkımdan hiçbir şey kalmadı. Ben seni sevmeyi öğrendim Leyla” Leyla bu itiraflar karşısında ne yapacağını bilmiyordu.

“b-beni seviyor musun?” diye sordu emin olmak ister gibi.

“evet” dedi İlyas “peki ya sen? Sen beni kabul edecek misin? O herife olan duyguların çok derin biliyorum. Ama olmaz Leyla. Bu saatten sonra olmaz”

Leyla kocasının göğsünün üstünde duran eline baktı. “ben, onu kavuşmak için sevmedim ki” dedi acıyla.

“ama hep seveceksin değil mi?”

Leyla yalan söylemeyecekti. Bu yüzden sessiz kaldı. İlyas anlamıştı. Ama tam o anda kalbi Leyla’nın avucundayken “beni de seversin belki bir gün” dedi ve ekledi “ne dersin Leyla? Denemeye değmez mi? Benim yanımda mutlu olabilir misin?”

Leyla dün geceden sonra daha büyük bir şok yaşayamam diye düşünürken şimdi İlyas ona evliliklerinin kalıcı olmasını istediğini söyleyince nutku tutulmuştu.

“ben senin yanında iyiyim” dedi sonunda. “yani seni tanıyorum artık. Kalbini tanıyorum. Ve başından beri yani o nikah kıyıldığından beri inan, ben ilişkimizin her dakikasında samimiydim. Bana uzattığın elini riyasız, şüphesiz tuttum hep.”

“biliyorum Leyla” dedi İlyas. Hala el ele tutuşuyorlardı. İlyas onun elini öpüp tekrar kalbinin üstüne koydu. “sana söz veriyorum eğer beni kabul edersen artık ben de sana karşı hep açık ve dürüst olacağım. Sana sadık kalacağım.”

“tamam” kelimesi çıktı dudaklarından. Yine hiç düşünmemişti. Konuşan kalbiydi. “deneyelim.” Bunun üzerine İlyas onu kendine çekip sarıldı. Leyla da başını omzuna yaslayıp “sana güveniyorum” dedi.

“söz” dedi İlyas karısının ıslak saçlarını okşarken “bu güveni boşa çıkarmayacağım.”

İkisi için de garip bir gündü. Bu yüzen dışarı çıkmaya karar verdiklerinde İlyas sonunda annesini aramanın vakti geldiğine karar vermişti.

Bir hafta burada kalmaya karar verdikleri için Leyla ikisi içinde kıyafet bakmaya mağazaya girmişti. İlyas hemen annesini aradı. İlk çalışta annesinin telaşlı sesini duydu.

“oğlum neredesiniz siz Allah aşkına? Sorduk ikiniz bir hışım çıkıp gitmişsiniz.”

“anne nişan oldu mu?” diye sordu İlyas hemen

“oldu” dedi annesi. “ama bir gariplik vardı. Damadın yüzü gözü bir garipti. Aygül desen gelin mi yoksa matemli mi belli değil.”

İlyas başını sallayıp “Belli rezillik çıkmasın diye nişanı yapmışlar.” Dedi kendi kendine

“oğlum sen ne diyorsun? Hem siz neredesiniz?” annesinin sesi telaşlanmıştı.

“anne biz İstanbul dışındayız. Çok uzaklaşmadık merak etme.”

“oğlum beni delirtme ne oldu?”

“o Serhan denen piç var ya!” dedi kendini tutamayıp “benim karıma göz dikmiş. Karşı odada onu bekleyen varken tutmuş benim karıma gel kaçalım gidelim buradan diye saçmalamış”

“ne!”

“anne sakin ol” dedi İlyas hemen. “ben gerekeni yaptım. Ama Leyla çok sarsıldı. Ben de kendimi tutamadım. Biraz hırgür çıktı. Ağzını burnunu dağıttım o şerefsizin”

“aman oğlum uzak durun.” Annesi şok içindeydi. “Leyla nasıl?”

“şimdi biraz toparladı. Apar topar geldik yanımızda hiç eşya yok. Üç beş bir şey bakıyor ben de seni aradım.”

“gitmekle iyi yapmışsınız.” Annesi telefonda bir iç çekip “Leyla’ya destek ol yavrum. Ona iyi bak” Diye ekledi. “hadi Allah’a emanet olun. Beni habersiz bırakmayın.”

“siz de anne” İlyas telefonu kapattıktan sonra Leyla’nın yanına gitti. Kolunu ona dolayıp “bir şeyler buldun mu?” diye sordu.

Leyla sepettekileri gösterip “hallettim sayılır” dedi. “annenle mi konuştun?”

İlyas başını salladı. “bir hafta yokuz dedim” sonra karısının başından öpüp “balayına çıktık.” Diye ekledi.

Leyla utanmakla gülmek arasında bir yerdeydi. Burası köylerin olduğu çok güzel bir yerdi. Otel mütevazi ve ferahtı. Gidilecek ve gezilecek çok yer vardı.

“olanları anlattın mı?” diye sordu Leyla. Kalbi sıkışmıştı.

“anlattım.” Leyla’nın yüzünün değiştiğini görünce “gitmekle iyi yapmışsınız. Kızıma iyi bak” dedi.

“sağ olsun”

Otele geri dönüp üstlerini değiştirdiklerinde iyice acıkmışlardı. Otelin restoranına inip göl manzaralı bir masa buldular ve sipariş verdiler. Masanın üstünde duran telefonu hala kapalıydı. İlyas onun telefona baktığını görünce “aç istersen” dedi.

“bilmiyorum” Leyla kocasına baktı. “kötü bir şeyle karşılaşmaktan korkuyorum.”

“nasıl bir şey?”

“ne bileyim işte.”

“hadi aç şu telefonu.”

Leyla başını sallayıp telefonu açtı. Açar açmaz telefonu ötmeye başladı. Onlarca cevapsız çağrı ve mesaj vardı. İlyas yanına gelip oturdu ve gelen aramalara baktılar. Yarısı annesindense yarısı da Serhan’dandı.

“şerefsiz” dedi İlyas kendini tutamayıp. “şu mesajları aç bakayım.”

“İlyas gerek yok” Leyla ekranı kapatıp geri koydu. “istemiyorum.”

“Leyla lütfen” İlyas yine öfkelenmeye başlamıştı. “ben istiyorum. Yüzsüz herif neyi berbat ettiğinin farkında mı acaba? Ardında kaç tane kırık kalp bıraktığının farkında mı?”

Leyla çaresiz telefonu alıp mesajları açtı.

Leyla lütfen gitme.

Beni bırakma.

Biliyorum sen de beni seviyorsun.

İlyas’tan korkmuyorum.

Lütfen telefonu aç. O herif sana bir şey mi yaptı?

Neredesin? Endişeleniyorum artık.

Leyla lütfen en azından iyi olduğunu söyle.

Lütfen aç artık şu telefonu!!! Gibi sayısız mesaj vardı.

“şerefsiz!” dedi İlyas bir kez daha. Elini masaya vurup “orada kafasını kıracaktım onun.”

Leyla mesajları silip telefonu sessize aldı ve masanın üzerine bırakıp “hiçbir şey yapmayacaksın” dedi ciddiyetle.

“neden?”

“çünkü ben öyle istiyorum.”

“ona kıyamıyorsun yani?” şimdi İlyas da alınmış gözüküyordu. Leyla kocasının yüzünü tutup kendine çevirdi. “bak! biz bu sabah bir karar aldık. Evliliğimizi devam ettireceğiz. Artık birbirimizden sorumluyuz. Ne istiyorsam ne istemiyorsam hepsi senin için. Bizim için.”

“ama o herif seni rahat bırakmayacak.”

Leyla tebessüm edip İlyas’ın yanağından öptü. “bırakacak.” Dedi tatlılıkla. İlyas ise yumuşamıştı. “nasıl olacakmış o?” diye sordu. Leyla’nın öpücüğü tatlı bir iz gibiydi yanağında.

“geri döndüğümüzde bizim birlikte olmaya devam ettiğimizi öğrenecektir. O zaman vazgeçeceğinden eminim.”

İlyas ikna olmuşa benzemiyordu ama şimdilik konuyu kapatmış gibilerdi. Yemeklerini yerken Leyla manzaranın tadını çıkarıyordu. İlyas ise karısına bakıyordu. Kalbinde bir huzur vardı. Leyla onun yanında kalacaktı. Onu kabul etmişti. Yaptığı onca hataya rağmen hem de.

“ne güzel değil mi?” dedi Leyla göle bakıp. Etrafındaki ağaçlar kışla beraber derin bir uykuya dalmıştı. Gölün üstü buz tutmuştu. Bembeyaz bir tabaka üstüne kar yağmış gibi gözükmesini sağlıyordu. “insan gözlerini alamıyor.”

“bence de” dedi Leyla’ya bakarak. Onun manzarası daha güzeldi.

“biliyorum buraya gelme sebebimiz nahoş ama iyi ki gelmişiz.”

İlyas gülüp “bizim için güzel bir başlangıç oldu.” Dedi. Böyle söyleyince Leyla “şundan bir sene önce bana seninle evleneceğimi söyleseler kahkaha krizine girerdim herhalde” dedi kendi haline şaşırarak “seninle ilk tanıştığımda biraz soğuk biri olduğun izlenimine kapılmıştım. Zaten çokta muhabbetimiz olmadı. Ama bir şekilde sen hep benim etrafımdaydın. Zihnimde çok net yer edinmiştin. Neden bilmiyorum ama sana hep güvenebileceğimi hissettim.”

Söyledikleri İlyas’ı hem mutlu etmişti hem de çektiği vicdan azabını ikiye katlamıştı. Leyla onunla kalmayı kabul etmişti. Bunun için mutluydu. Ancak bir yerde İlyas, Leyla’yı buna mecbur etmişti. Bulduğu her delikten içeri sızmış, her boşluğu, Leyla’nın ikilemde kaldığı her anı kullanmıştı. Ama pişman değildi. Leyla onunlaydı. Bu her şeye değerdi.

Leyla ise elini tutup “söylesene nasıl başardın bunu?” diye sordu.

“neyi?”

“beni değiştirmeyi”

“değiştin mi?”

Leyla tebessüm edip “halime baksana” dedi. “elbette değiştim. Sanki yıllardan beri kilit vurup durduğum tüm zincirlerimi kırmış gibi hissediyorum. Özgür hissediyorum.”

“eğer bunun benim sayemde olduğunu düşünüyorsan yanılıyorsun. Değişiriz çünkü değişmek isteriz.”

Leyla kaşlarını kaldırıp “bilgece bir söz” dedi hafif alayla sonra ekledi. “değiştim çünkü sen bana hayatı yaşamanın başka yolları da olduğunu gösterdin. Sadece sen değil bütün ailen hatta.”

İlyas başını sallayıp “belki de sen haklısın” Diye onayladı sözlerini. Sonra da zihnindeki düşüncelerden uzaklaşmak için “hadi göle doğru yürüyelim biraz.” Dedi.

Birlikte el ele yürüyerek yavaşça ilerlediler.  Gün akşama dönmeye başlamıştı artık. Hava soğuktu. Ama Leyla ilk defa şikâyetçi değildi kış mevsiminden. Yapayalnız geçirdiği onca kıştan sonra sonunda ilk defa bir kış ona çok güzel bir hediye getirmişti. Allah’a şükretti. Güneş batana kadar yürüyüşe devam ettiler. Nihayet ikisi de yorulduğunda göl kenarında kurulmuş minik bir kafeye girip oturdular. Burada masa yerine minik sehpalar, sandalye yerine kabarık ve rahat yastıklar vardı. İlyas yastığa oturup sırtını kütüklerden birine yasladı. Yerlerine geçtiklerinde genç bir çocuk onlara çaylarını getirmişti bile.

Arkada duygusal bir Karadeniz türküsü çalıyordu. “ben burada bir ömür yaşardım aslında” dedi Leyla sonunda “ama içimde bitmeyen bir gezip dolaşma arzusu da var.”

“ikisi birden olmaz” dedi İlyas gülerek.

“ne garip” Leyla omuz silkti. “hem bir yerlere kök salmak istiyor insan hem de hiç durmadan yer değiştirmek her günbatımını farklı bir yerden izlemek istiyor. Yani kursağımda bir gitmek hevesi aklımda bir kalmak hayali var hep.”

İlyas ona uzanıp arkadan sarıldı. Leyla da ona yaslanıp dizlerini çekti. İlyas usulca karısının saçlarını okşadı bir süre.

“nihayetinde her günbatımı faklı değil mi zaten?” diye sordu İlyas. “penceren aynı olsa bile sen her gün daha farklısın”

“çok kitap okuduğun nasıl da belli” dedi Leyla tebessümle. Bu söz çok hoşuna gitmişti.

“okumak insana bir değer katıyor”

“kesinlikle” Leyla muzip bir tavırla “insan okumak da öyle ama” diye ekledi.

“bak sen”

Leyla kendini çekip kocasına baktı. “öyle tabi” dedi bilmiş bir tavırla.

“o zaman sen de şiir gibi mi oluyorsun?”

Leyla hayır dercesine kafasını salladı. “ben düz yazıyım.”

“neden?” İlyas bu sohbetten aşırı eğleniyordu.

“şiir süslüdür bir kere. Duygulardan ibarettir. Göze, kulağa hitap eder. Ama düz yazı aklın işidir. Okuyanın, okuduğunu anlayanın, ufkunu genişletir; düşünce dünyasını aydınlatır.”

Bu kez şaşıran İlyas’tı. “vay” dedi beğeniyle. “ben neyim peki?”

Leyla güldü. “sen hem şiirsin hem de düz yazı.”

İlyas’ın kahkahası büyürken muhabbetlerine devam ettiler. Konuştukça açıldılar birbirlerine. Zaten hiçbir zaman aralarında büyük sessizlikler olmazdı. Ya da konuşmasalar bile rahatsız olmazlardı birbirlerinden.

Artık vakit epeyce ilerlediğinde “kalkalım mı artık?” diye sordu İlyas üçüncü çayları bitmişti. Leyla başıyla onayladı. Otel on dakikalık yürüme mesafesindeydi. Hesabı ödeyip çıktıktan sonra İlyas, Leyla’nın elini tutup “hadi otele dönelim” dedi. Böyle söyleyince Leyla bir an tedirginlik hissetti yüreğinde. Nasıl olacaktı? Bunu İlyas da fark etmiş olacaktı ki ona bakıp “ne oldu?” diye sordu.

“yok bir şey” dedi Leyla. “dönelim”

“Leyla” dedi İlyas uyarır gibi.

“yok bir şey dedim.” Leyla yürümeye başlamıştı ama İlyas onu kendine çekip iki kolundan tuttu. “korkuyor musun sen?” diye sordu Leyla’nın bakışlarını kaçırmasından meseleyi anlamıştı.

“ne-neyden korkacakmışım ben?” diye diklendi Leyla bir cesaret.

“bu geceden” dedi İlyas açıkça ve devam etti “birlikte geçirmeye karar verdiğimiz bütün gecelerden, gündüzlerden, kısacası bir ömür boyu paylaşmaya karar verdiğimiz bu hayattan.”

Leyla başını salladı. “korkmuyorum.” dedi. “çünkü sana güveniyorum.”

İlyas usulca karısının saçlarını okşayıp “hadi gidelim” dedi.

BÖLÜM17

Bir hafta çabuk geçmişti. Çünkü bu gerçekten evliliklerinin ilk haftası olmuştu. Gönüllerince gezip dolaşmış, birbirlerini yaşamışlardı. Sonunda tatilleri bitip arabada geri dönüş yoluna çıktıklarında Leyla’nın aklı ardında bıraktığı o güzel yerde kalmıştı. İlyas elini tutup öptü. “merak etme yine geliriz nasip olursa” dedi.

“inşallah” diye iç çekti Leyla. Kocasının yan profiline baktı. “eve dönünce her şey çok farklı olacakmış gibi hissediyorum” dedi.

İlyas manidar bir gülüşle “olacak zaten” diye karşılık verdi. “mesela ben yatağımı çok özledim. Ona kavuşacağım.”

“ah canım yazık sana” dedi Leyla koluna bir çimdik atarken. İlyas mahsus canı yanmış gibi yaptı. “karımdan şiddet görüyorum deyip gündüz kuşağına çıkacağım görürsün sen.” Diye tehdit etti üstüne.

Leyla kahkaha atıp “adımı cani eşe çıkaracaksın sen belli” derken telefonu çalmaya başladı. Çantasından çıkarıp arayana baktı. Elife anne arıyordu.

“efendim anne” dedi hemen.

“kızım çıktınız mı yola?”

“çıktık anne geliyoruz.”

“ay iyi aman sağlıkla gelin inşallah. Hadi iyi yolculuklar.”

“sağ ol annecim”

“Allah’a emanet”

“siz de”

Telefonu kapatıp geri koyarken İlyas “Leyla” dedi. Yüzünde ciddi bir ifade vardı bu kez. “keyfimiz kaçmasın diye sana söylemedim ama nasıl olsa öğreneceksin. Aygül istifa etmiş”

“ne?”

İlyas başını salladı. “ama merak etme kabul edilmemiş elbette. Onun yerine izne çıkarılmış.”

Leyla’nın yüzü düşmüştü bile. “benim yüzümden” dedi pişmanlıkla. “sustuğum için. Göz yumduğum için oldu.”

“Leyla lütfen” İlyas’ın sesi yumuşaktı. “ikimiz de böyle olmasını istemedik. Ama olan oldu. Bundan sonrasında yapabileceğimiz tek şey ona destek olmak.”

“benim yüzümü bile görmeye tahammülünün olduğunu düşünmüyorum.” Dedi kısık bir sesle. “onun gözünde kim bilir ben-“

“hayır” diye itiraz etti İlyas. “sakın kendini suçlama.”

Leyla’nın elinde değildi. “Serhan ve Aygül için her zaman en iyisini istedim. İçimde onlara karşı en ufak bir kötülük beslemedim. Ama olmadı. Ben de suçluyum İlyas.”

“Leyla ikimizin de hataları olduğunu kabul ediyorum. Ama suçlu değiliz. Elimizden geleni yaptık. Ama o geri zekalı-“ İlyas bu noktada durup sakinleşmek için derin bir nefes aldı ve devam etti. “her şeyi batırdı.”

Leyla böyle düşünmüyordu. Ama sesini çıkartmadı. Eve geri döndüklerinde onları Elife Teyze karşıladı. Leyla ona sarılıp “anne” dedi. Sanki yıllardır görüşmüyorlardı.

“kızım gözüm yollarda kaldı” Elife anne de Leyla’yı özlemişti.

İlyas bir süre sonra boğazını temizleyip “ben de buradayım” dedi. “anne beni hatırladın mı? İkinci numara.” Sesindeki alınganlık iki kadını da güldürdü. Elife Anne ona da sarılıp “hoş geldin numara iki” deyince Leyla gülmesini bastırmak için epey çaba harcadı.

İçeri girdiklerinde Yusuf Baba “hoş geldiniz çifte kumrular” diyerek karşıladı onları. Leyla “hoş bulduk baba” dedi.

“yolculuk nasıl geçti?”

“güzel” dedi İlyas babasına sarılırken. “bizim manyaklar nerede?”

“kardeşlerin okuldalar yavrum” dedi Elife anne, kardeşlerin lafını vurgulayarak.

“final dönemi geldi değil mi?” diye sordu Leyla. Hakikaten vakit ne hızlı geçiyordu. Kimsenin hızına yetişemediği zaman; Leyla için daha da hızlanmıştı bu aralar. Çünkü mutluyken daha hızlı akıp gidiyordu.

“evlatlarımın çalışmaktan gözleri bozuldu” diye veryansın etti Elife anne. “Allah’ın izniyle bitse de kurtulsalar.”

“inşallah”

“e hadi siz odanıza çıkıp eşyalarınızı yerleştirin. Yemek hazır olunca çağırırım ben sizi.”

Odalarına gönderildikten sonra arkalarından onları izleyen Elife Hanım ve Yusuf Bey birbirlerine bakıp güldüler.

“tatil yaramış belli” dedi Yusuf Bey. “gözlerinin içi parlıyor ikisinin de”

Olayın iç yüzünü bilen Elife Hanım ise evliliklerinin böyle ağır bir imtihanı atlatacak kadar sağlam olduğuna şükredip “bir de hayırlısıyla kendi yuvalarını bilseler” diye söylendi.

“o da olur hanım dur acele etme. Belli ki İlyas, Leyla’nın yalnız kalmasını istemiyor.”

Elife hanım başını sallayıp “onun varlığına ben de çok alıştım. Ama nereye kadar?” diye sordu kocasına.

“bak görürsün bu aralar tadilat bitti diye çıkar bizim oğlan. Biz de yemiş gibi yaparız” derken sesinde hınzır bir tını vardı.

Elife hanım da kıkırdayıp “bir de torun haberi gelse artık” dedi. “İsmail’imin yüzü gülmedi bari İlyas’ımın baba olduğunu görebilsek”

“olur inşallah hanım. Vakti gelince hepsi olur.”

“inşallah”

İlyas ve Leyla odalarına çıkıp eşyalarını yerleştirirken “bu evi özlemişim” dedi Leyla. Gerçekten de burası onun yuvası olmuştu.

“ben şimdi yarın işe mi gideceğim?” dedi İlyas çekmeceye cüzdanını koyarken. Leyla başını salladı. “gideceksin odamın direği.” Diye cevap verdi gülerek. Sonra ciddi bir ifadeyle ekledi.  “benim de iş ile ilgili bir karar vermem lazım artık”

“çalışmak istemiyor musun?” diye sordu İlyas. Yatağın üstüne karşılıklı oturmuşlardı. Leyla “istiyorum” diye cevap verdi. “ama bu işi mi yapmak istiyorum ondan emin değilim.”

“nasıl yani?”

“İlyas ben hiç hayal kuramadım biliyor musun?” dedi Leyla hüzünlü bir şekilde sonra hevesle “ama şimdilerde içimde hayal kurmaya başlayan küçük bir çocuk uyandı sanki.”

İlyas tebessümle karısının yüzünü sevip “anlatsana bana o kızın hayallerini” dedi.

“yetimhane de büyümek zordur” diye başladı Leyla. “hele benim zamanımda daha zordu. Ben oradan öyle bir çıkıp gittim ki biliyor musun daha henüz bir kere bile geri dönüp sokağından bile geçmedim. Duyduğuma göre orası yıkılmış yeniden inşa edilmiş.”

“hiçbir şey eskisi gibi değil” diye kabul etti İlyas.

“cismen öyle ama orada kalan her çocuğun yüreğinden geçenler hep aynıdır. Biri çıksa elimden tutsa ve beni buradan götürse”

Sesinde öyle bir tını vardı ki sanki İlyas’ın karşısında yetişkin Leyla değil de çocuk Leyla vardı. Karısını dinlemeye devam etti sadece

“ben onlar için çalışmak istiyorum.”

“koruyucu aile gibi mi?”

“o da olabilir.” Dedi Leyla. “Ama gönüllü çalışmaktan bahsediyorum. Hepsine elimi uzatamam ama ulaşabileceğim kadar çok çocuğa ulaşıp onların elinden tutmak, düştükleri yerde kaldırmak, küstükleri yerde barıştırmak, umutsuzluğa kapıldıkları yerde umutları olmak istiyorum.”

İlyas başını sallayıp “ben seni çok iyi anladım hayatım” dedi. Ellerinden tutup öptü. Gözlerinde gurur vardı sanki. Leyla utandı.

“gerçekten mi?”

“elbette. Ben de sana destek olmak için elimden geleni yapacağım söz.”

Leyla’nın gülüşü güneş gibiydi. Kocasına sarılıp “teşekkür ederim” diye fısıldadı.

“esas ben teşekkür ederim,” dedi İlyas, sonra ani bir hareketle kendisiyle birlikte karısını çekip göğsüne yatırdı. Yatakta yatarlarken düşme hissi yüzünden Leyla’nın boğazından hafif bir çığlık yükselmişti. İlyas kollarını ona dolayıp kokusunu içine çekti. “gerçekten yatağımı çok özlemişim,” diyerek güldü. Leyla onun koluna vurdu. “pislik!”

“ah!” dedi İlyas bilerek “çok canım acıdı.”

Leyla kıkırdayıp kocasına daha çok sokuldu. Gözlerini kapatıp aynı anda pek çok duyguyu kalbinde hissetmeye devam etti.

Akşam yemeği ise oldukça gürültülü geçti. Masaları hiç olmadığı kadar şendi. Leyla da ilk defa korkmadan, bir gün bu evden gitmek zorundayım düşüncesine kapılmadan doyasıya tadını çıkardı bu anın.

Ocak ayının ortalarına geldiklerinde bir akşam İlyas mutfakta Leyla’nın yanına gelip arkasından ona sarıldı. Leyla meyve doğruyordu.

“ne dersin?” İlyas yanağından öpüp “artık bizim evimizin şu bitmek bilmeyen tadilatı bitse mi?” diye sordu. Evin içinde karısıyla köşe kapmaca oynamaktan yorulmuştu.

Leyla kıkırdayıp “aslına bakarsan benim de bugün gözlerim bir iki mobilya kataloğuna kaymış olabilir.” Diye itiraf etti.

O sırada Elife Hanım kapının ağzına gelmiş ikisinin seslerini duyunca mecburen yavaşlamıştı. Tam o sırada Neslihan gelip annesini o şekilde görünce “anne” diye fısıldadı. Gözleri parlamıştı sanki. “ay çok ayıp” diye dalga geçti hemen. Elife Hanım ise kızına sessiz ol işareti yapıp dinlemeye devam etti.

“tamam o zaman gidip yarın beğendiğin eşyalara bakalım.”

Leyla ona dönüp “yani kendi evimiz mi olacak artık” dedi heyecanla.

“evet ben de sadece odanın direği değil evinin direği olacağım.” diye alay edince Leyla gülüp “evimin kütüğü olma da” diye karşılık verince İlyas ona kötü kötü baktı.

“neyse” dedi “ben de kavga edince çıkar anamın evine gelirim artık.”

“ne yani?” diye sordu Leyla “bu durumda benim de seni gelip buradan almam mı gerekiyor. Sonuçta bir beyin yeri hanımının yanıdır.”

“biraz peşimden koşarsın baştan söyleyeyim.” Diye uyardı İlyas. Leyla gülmesine mani olamıyordu artık.

Onları dinleyen Elife Hanım ve Neslihan ise kıkırdayarak mutfağın önünden giderken Neslihan “ay ne güzel” dedi içini çekip. “Alfa çift oldular”

Elife Hanım ya sabır dercesine kafasını sallayıp “hadi kızım odana çık sen. Tatil sana yaramıyor belli” diye söylenip salona geri döndü. İçinde büyük bir huzur vardı.

Ocak ayının devamı Leyla ve İlyas için taşınma telaşıyla geçti. Leyla, İlyas ile beraber yaşayacakları eve ilk adımını attığı anda çok sevdi. Aydınlıktı. Ferahtı. Üstelik Elife anneye on dakikalık mesafedeydi.

İçi temizlendikten sonra mobilyaları gelmişti. Bu süreçte hem Oğuzhan hem de Nesli ona çok yardım etmişlerdi. Çünkü İlyas’ın işleri de aynı oranda yoğunlaşmıştı.

En son halı ve perde seçmeye giderlerken Oğuzhan “benim ne işim var ya?” diye söylense de salon için halıyı o seçmişti.

Sonunda işleri bittiğinde Leyla onlara teşekkür babında tatlı ısmarladı.

“evin çok güzel oldu yenge” dedi Nesli tatlısını yerken. Oğuzhan ise “çünkü halısını ben seçtim” diye atladı hemen.

Leyla gülüp “güzel günlerimiz olsun” diye dua etti.

“amin” dedi Nesli. Sonra “Aygül ablalar nişan atmış bu arada. Senin haberin vardır tabii” diye ekledi.

Leyla lokmasını zorlukla yutup “öyle” diyebildi. Ama bu haberi şimdi Nesli’den öğrenmişti.

“hayırlısı olsun” dedi Oğuzhan. “Aygül abla için çok üzüldüm.” Belli ki o da Leyla gibi haberi yeni öğrenmişti.

“sen sebebini biliyor musun?” diye sordu Nesli Leyla’ya.

“nişanı bozduklarını biliyorum sadece” dedi Leyla rahatsız bir tavırla. Tüm keyfi kaçmıştı.

“Aygül abla işe de gitmiyormuş kaç zamandır. Belli ki uzun zamandır bir anlaşmazlık var aralarında.”

Leyla o anlaşmazlığın sebebi olmaktan nefret ediyordu. Başını sallayıp “evlendikten sonra pişman olacaklarına şimdiden bitmesi iyi oldu.” Dedi.

“öyle tabi” diye katıldı Oğuzhan ona.  “peki senin arkadaşın nasıl? Zordur tabi.”

Leyla başını sallayıp “idare ediyor” diye bir şeyler geveledi. Serhan’ı o rezillikten sonra hiç görmemişti. Serhan da onu aramaktan vazgeçmiş gözüküyordu. Aralarında ki ilişki sonsuza kadar bitmişti. Leyla onu kaybetmemek için girdiği bu yolda pek çok şey kazanmış ama yine de onu kaybetmişti.

“haklarında hayırlısı” deyip meseleyi kapattı Nesli. Eve geri döndüklerinde Seher aradı.

“halıya bayıldım” dedi Seher açar açmaz. Leyla ne alırsa hepsinin resmini çekip gönderiyordu Seher’e. “perdeler de olmuş. Ne zaman taşınıyorsunuz?”

“bu hafta sonu” Leyla İlyas’ın kitaplığını toplamak için bayağı bir koli almıştı. Konuşurken bir yandan da kitapları koliye yerleştiriyordu. “yeğenlerim nasıl?”

“iyiler. Haftaya cinsiyetlerini öğreneceğiz sanırım.”

“gerçekten mi? vakti geldi mi?” Leyla hevesle yerinde zıplayıp “iki kız geliyor” dedi aniden. İçine öyle doğmuştu.

“ay abla benim de içimden kız geçiyor.”

“rabbim hayırlısını versin” diye ekledi Leyla hemen sonra “bulantıların nasıl?”

“hafiflemeye başladı çok şükür”

“iyi bari. Zaten ben araştırdım ilk üç aydan sonra genellikle bulantılar hafifliyormuş.”

“doktorum da aynı şeyi söyledi.” Seher halinden memnundu.

“bu arada şu taşınma işleri bitsin, bir düze çıkayım, birkaç günlüğüne yanına gelmek istiyorum inşallah”

“ne?” Seher’in sevinç çığlığı Leyla’nın odasında çınlamıştı.

“dur kız” diye sakinleştirmeye çalıştı onu. “hemen yarın geliyorum demedim.”

“abla lütfen çabuk bitir işlerini” diye yalvardı Seher. Sanki hiç büyümemişti de Leyla’nın onu bıraktığı yaşta kalıvermişti.

“tamam gülüm tamam” Leyla ona kıyamıyordu. “ha bu arada damadım nasıl?”

“iyi ne yapsın o da evde çoğu zaman. Malum kış sezonundayız.”

Leyla başını salladı. “sana destek olur işte ne güzel”

“eniştem nasıl? Sana iyi bakıyor mu?”

“çok”

“ay sevsinler. Kocasının adı geçince bile sesi değişiyor.”

Leyla utansa da gülüp “edepsiz” diye söylendi. Gittikçe kayınvalidesine mi benziyordu ne!

Telefonu kapattıktan sonra kitap toplama işine son hız devam etti Leyla. Sıra şiir kitaplarına geldiğinde kocasına hediye ettiği kitabı alıp baktı. Bir sayfası kıvrılmıştı. Altı çizili bir dörtlük vardı. Şiirin adı ‘Ölümden Korkan Kadın’dı. Her bir dizesini dikkatle okuyup onu da koliye yerleştirdi. Akşama doğru işi anca bitmişti. Yorulmuştu ama odayı da toplamıştı. Yarın da kendi evine gidip bütün eşyalarını toplayacaktı. İlyas küçük bir kamyonet ayarlamıştı. Onlar gelip yeni evine götürecekti eşyalarını.

O gün İlyas eve gece geldi. Son anda çıkan bir toplantı yüzünden geç kalmıştı. O eve geldiğinde Leyla çoktan uyumuştu. Sessizce üstünü değiştirip yatağa girdi o da. Tam uykuya dalacaktı ki Leyla’nın telefonunun ışığının yanmaya başlaması dikkatini çekti. Kendi kendine bunun önemsiz bir şey olduğunu mesajın büyük ihtimalle Seher’den geldiğini telkin edip uyumaya çalıştı ama bir kere aklına girmişti. Derin bir uykuda olan karısının yüzüne baktı. Mesaj ya o pislikten geldiyse diye geçirdi içinden. Leyla o mesajı gördüğünde üzülecekti. Bunun olmasını istemiyordu. Ama tek sebep bu değildi. O herifin karısına mesaj atmasını istemiyordu.

Daha fazla dayanamayıp yataktan kalktı ve sessizce telefonu alıp gelen mesaja baktı. Serhan’dandı. Gözlerinin önü kararır gibi oldu. Kıpkırmızı bir öfke tüm bedenini kapladı. Öfkeyle gelen mesajı açtı.

“Leyla seninle konuşmam gerekiyor. Lütfen beni daha fazla görmezlikten gelme. Ben burada perişan oldum. Lütfen beni yok sayma artık. Sadece konuşmak istiyorum. Biliyorum sen de beni seviyorsun. Bundan eminim. Aygül’le birlikte olmam yanlıştı. Ama sen de hemen gidip o herifle evlendin. Seni çok özledim Leyla. Lütfen, lütfen benimle konuş. Lütfen konuşalım. Senden haber bekleyeceğim.”

İlyas hiç düşünmeden sildi mesajı. Telefonu yerine koyup kendi telefonunu aldı ve dışarı çıktı. Karanlıkta ilerleyip salona gitti. Evdeki herkes uyumuştu elbette. İlyas ise öfkeden kuduracak gibi hissediyordu. O şerefsizi aradı. Telefon ilk çalışta açıldı.

“bana bak ulan şerefsiz herif” diye başladı İlyas “Leyla’yı aramayacaksın. Ona mesaj atmayacaksın. Onunla iletişim kurmayacaksın. Ondan uzak duracaksın!”

“İlyas sen bizim aramızdaki engel değilsin biliyorsun değil mi?” Serhan’ın bu acımasızca dürüstlüğü İlyas’ı daha da öfkelendirmişti.

“o benim karım ulan!” diye hırladı.

“aramızdaki engel benim onu sevip onun beni sevmemesi de değil- ki sen bunu çok iyi biliyorsun zaten.

İlyas gözlerini kapatıp kendine hakim olmaya çalıştı. Serhan ise çok sakindi. “aramızdaki tek engel Leyla’nın korkusu, sana neden benimle birlikte olmak istemediğini anlattı mı? Sen Leyla’nın benden kaçmasının gerçek sebebini biliyor musun?”

“Leyla’nın benim yanımda olduğunu biliyorum” dedi İlyas. Ama söyledikleri aklını çoktan karıştırmıştı bile.

“belli” Serhan şimdi daha da acımasızdı sanki. “sana hiçbir şey anlatmamış. Ama şeyi söyledi değil mi? Onun aşkını istemiyorum, o benim tek ailem ve onu kaybedemem. Böyle söyledi değil mi?”

İlyas öfkesinin yanına eklenen şüpheyi hiç sevmemişti. “bu sana son uyarım” dedi. “Leyla’dan uzak dur.”

“ne zaman çağırsam gelecek biliyorsun değil mi? Önünde sonunda bana dönecek. Tıpkı benim gibi. Çünkü biz birbirimizden kopamayız.”

İlyas telefonu kapatıp sehpanın üzerine koydu. Elleri titriyordu. Şüphenin alev alev yakan girdabına kapılmıştı bir kere. Bütün gerçekler açığa çıkmadan duramazdı.

Bütün gece yatakta bir sağa bir sola dönüp durdu. Leyla’sı öyle güzel uyuyordu ki! Ona bakarken içi akıyordu. İlyas’a söylemediği şey ne olabilirdi? Ne olmuş olabilirdi?

Sabah olduğunda Leyla, İlyas hazırlanırken onu izliyordu. “bir şey mi oldu?” diye sordu Leyla dayanamayıp. Kalkar kalkmaz kocasında bir haller olduğunu anlamıştı.

“yok bir şey” dedi İlyas kravatını bağlarken. “neden?”

“sanki özellikle benimle göz göze gelmemeye çalışıyormuşsun gibi de”

İlyas gülüp “saçmalama” dedi. Karısının yanağından öpüp “yorgunum sadece” diye ekledi. Leyla gözlerinin içine bakıp “emin misin?” diye sordu.

“eminim”

Leyla da gülümsemeye çalışıp kocasına sarıldı. İçinde bir korku vardı. İlyas’ın gözlerinde bir şey değişmişti. Bunu biliyordu. Hissediyordu.

“erken değil mi?” dedi onu bırakırken. “bu saatte işe gitmezsin ki sen”

“dedim ya işler yoğun. Çıkmam lazım.”

“tamam”

“sana da kolay gelsin bu arada. İşin bitince beni ara.”

Leyla kafasını salladı sadece. İlyas giderken arkasından baktı. Bütün keyfi kaçmıştı. Yine de hazırlanıp aşağı indi. Kahvaltı hazırdı.

“İlyas nerede kızım?” diye sordu Elife anne hemen.

“işi varmış anne erkenden çıktı.” diye cevap verdi Leyla. Kahvaltıdan sonra hiç oyalanmadan çıktı. Evine tek başına gitmek istediği için kimsenin yardım teklifini kabul etmemişti. Aylar sonra uğradığı minicik evi bıraktığı gibi duruyordu. Sadece üstü toz tutmuştu her şeyin. Leyla evi havalandırıp tozunu aldı. Sonra da tüm eşyaları toplamaya başladı. Bu evi Serhan’la beraber kurmuşlardı. Hayatının her aşamasında Serhan ona yardım etmişti. Şimdi o hayatında yoktu. Daha kalabalıktı. Ama o yoktu.

Bir kitabın arasında sakladığı mezuniyet fotoğrafını çıkarıp baktı. Yanında bir tek Serhan vardı. Yüzleri ışıl ışıl parlıyordu. Serhan ona bakıyordu fotoğrafta Leyla ise kadraja. Üstünde cüppesi elinde diploması vardı.

“çok üzgünüm” diye fısıldadı. “çok çok üzgünüm.” Fotoğrafı alıp tahta sandığının içine koydu. Bütün çocukluğu, bütün gençliği bu minicik tahta sandığın içinde saklıydı zaten. Biriktirecek çok şeyi olmamıştı bu hayatta.

Yavaş yavaş her bir eşyasını özenle topladı. Sonra İlyas’ın gönderdiği adamlar geldi. Beyaz eşyalarını ve mobilyalarını öğrencilere vermişti. Onlar büyükleri taşırken Leyla da evinin bahçesine çıkıp dinlendi biraz. O sırada telefonu çaldı. Arayan İlyas’tı.

“nasıl gidiyor hayatım?”

“iyi” Leyla taşınan eşyalarına baktı. “biraz buruk”

“merak etme yeni yuvamızda çok güzel anılar biriktireceğiz.” Kocasının sesi düzelmişe benziyordu. Belki de sabah gerçekten kuruntu yapmıştı.

“inşallah” Leyla da canlanmıştı. “sen nasılsın? Bitti mi işlerin?”

“sayılır. Seni almaya gelebilirim bile”

“gel” dedi hemen. “çok iyi olur.”

Yarım saat sonra İlyas’ın arabasını gördü. Evden çıkıp onu kapıda karşıladı. “hoş geldin” dedi gülerek.

“hoş buldum” dedi İlyas ona sarılıp kokusunu içine çekti. “seni buldum”

Leyla geri çekilip kocasının gözlerine baktı. İçini huzursuz eden şey hala oradaydı. İki eliyle yüzünü tutup “bir şey var” dedi.

İlyas ise gözlerini kaçırmadan “yok bir şey” dedi kendinden emin bir şekilde. Leyla’nın ellerini tuttu. “inan bana”

Leyla başını salladı. “öyle olsun.” Sonra onu içeri alıp “bak her şeyi topladım. Bana iki valiz, iki küçük çanta bir de sandık kaldı. Ha bir de kitap kolisi.” Diyerek evi gösterdi. Sonra kendi kendine gülüp “eh tek tabanca birine göre epeyce çantam varmış.” Diye ekledi.

İlyas eski sandığa bakıp “bu kimin?” diye sordu. Leyla gümüş varaklı eski sandığı eliyle sevip “annemindi” dedi. “ona da annesi vermiş. Çeyiz diye”

“bunu sana mı bıraktı?”

Leyla başını salladı. Eşyalarımızı birer küçük çantaya koyup bizi bırakıp gittiği günün gecesinde buldum bunu. Benim çantamın en altına koymuş. İçinde bir el aynası vardı. Onu da Seher’e verdim. Annemden bunlar kaldı bize babamdansa-“ Leyla gözlerini kapatıp açtı. “neyse boş ver” dedi.

İlyas dikkatle dinliyordu anlattıklarını. “annenden bahsediyorsun ama babandan bahsettiğini hiç duymadım. Çok mu kötüydü?”

Leyla acı bir tebessümle başını salladı. “o evin içinde dolaşan bir hayalet gibiydi.”

“nasıl yani?”

“yoktu ki!” dedi Leyla “o evde bedeni dolaşırdı ara sıra. Ama ruhu hiç girmezdi. Kafası hep uzaklardaydı onun. Gözü bizi görmezdi. Annemi görmezdi. Sabah çıkar, gece döner, sabah çıkar, gece döner, sabah çıkar, gece döner-“ İlyas karısının elinden tutup sıktığında Leyla dalıp gittiği geçmişten çıkıp ona baktı. Gözlerinde İlyas’ın hiç hoşlanmadığı bir karanlık vardı. Yakan yok eden cinsten bir karanlık!

“o karanlıkta kaybolma Leyla’m” dedi İlyas şefkatle. “bak sen de o evden çıkıp gideli çok oldu. Şimdi buradasın. Benim yanımdasın. Babanın hayaletinin peşine takılıp gitme.”

“İlyas” dedi Leyla “ben annemle babama benzemekten çok korkuyorum biliyor musun?”

“sen kimseye benzemiyorsun Leyla” Karısının başını göğsüne yasladı. “sen benim Leyla’msın o kadar. Ötesi yok.”

“iyi ki yanımdasın.” Leyla minnetle kocasının ellerinden tutup gözlerine baktı. “iyi ki girdin hayatıma. İyi ki!”

“sen de güzel gözlüm” diye fısıldadı. “Allah seni başımdan eksik etmesin.”

Leyla tebessüm etti. “seni de benden” dedi fısıltıyla. İşleri tamamen bittikten sonra eve döndüler.

Hafta sonu gelip çattığında Leyla ona yuva olan insanlarla son kez bu evin bir ferdi olarak kahvaltı sofrasına oturdu. Elife anne duygusaldı.

“aman anne gören de Fizan’a gidiyorlar sanır” dedi Oğuzhan. “alt tarafı on dakikalık mesafe.”

“öyle tabi” dedi Elife anne “ama yine de eskisi gibi olmaz”

“hanım sen değil miydin kendi evlerini bilsinler diyen? Şimdi nedir bu halin?” diye sordu Yusuf Baba

“aman siz de!” diye çıkıştı Elife anne “insanı iki dakika ağlatmıyorsunuz. Hem ağlarım hem gönderirim.”

Neslihan da buruktu. “sana çok alışmıştım yenge ya” dedi. Leyla ona gülümseyip “merak etme sık sık gelip gideriz” diye teminat verdi. “hem yatıya da gelirsin.”

“kız gecesi gibi” dedi Nesli hevesle.

“aynen öyle.”

İlyas araya girip “beni de özleyeceksin değil mi abicim” diye sordu. Nesli ona öpücük atıp “elbette abicim.” Dedi tatlı tatlı.

Sinan ise pek durgundu. Leyla ona seslenip “pişt” dedi. “sen de özleyecek misin?”

“hayır” dedi Sinan “hiç özlemeyeceğim.”

“hain kıvırcık” diye takıldı İlyas ona. Leyla ise “deme çocuğuma şöyle şeyler” diye onu uyarıp Sinan’a baktı. “ben de seni”

Sinan kafasını salladı. “ben de gelebilirim değil mi yatıya?”

“ay Sinan” dedi Leyla alınmış gibi “elbette gelebilirsin.”

“oldu olacak tası tarağı toplayıp abimlere geçelim” diye dalga geçti Oğuzhan. “abim de iyice çıldırır artık.”

Nesli ve Sinan arsızca kahkahalar atarken Leyla utanıp başını eğmişti. Elife Hanım ise ayağından terliğini çıkarıp üç çocuğuna da tehditkar bir tavırla “edepsizler” diye çıkışınca çocuklar için için gülmeye devam ettiler.

İlyas ise en çok eğlenen kişiydi. Leyla’nın utanmasına mı daha çok gülmüştü yoksa annesinin tehdidine mi bilemiyordu.

Kahvaltı bittiği zaman Elife anne “hadi bakalım evli evine” diyerek daha fazla oyalanmamalarını söyledi.

Leyla kapıda paltosunu giyip önce Yusuf Babanın elini öptü. “hakkını helal et baba” dedi içtenlikle. “bana kızından farklı davranmadın hiç. Çok sağ ol”

“aman kızım” dedi Yusuf baba. Hem gururlanmış hem de hüzünlenmişti. “helal olsun. Sen bu evin kızısın. Bunu sakın unutma.”

Leyla, Elife annenin elini öpüp alnına koydu.  Sonra o eli kalbinin üstüne koyup “sen öksüz bir kıza annelik ettin” diye fısıldadı. Ama herkes duymuştu tabi. “kimsesizlikten çorak olmuş kalbime can suyu oldun. Hakkını helal et annem.” Derken sesi çatlamış gözünden bir damla yaş süzülmüştü. Elife Anne ise açıkça ağlıyordu. Leyla’ya sıkıca sarılıp “helal olsun” diyebildi sadece.

Çocuklarla da vedalaştıktan sonra evden çıkıp arabaya bindiler. Leyla uzaklaşana kadar onlara el salladı.

Kendi evlerine geldiklerinde Leyla arabadan çıkıp heyecanla bahçeye baktı. Üç katlı apartmanın en üst katı onlarındı. Kocaman bir bahçesi vardı. Yanda bir çocuk parkı ve basketbol sahası, arabalar için de garaj

Asansöre binip en üst kata çıktılar. İlyas “hadi sen aç” dedi. Leyla anahtarları çıkarıp besmele çekti ve kapıyı açtı. El ele tutuşup sağ ayakla içeri girdiler. İlyas kapıyı kapatırken Leyla da anahtarlarını anahtarlığa asıp paltosunu portmantoya astı.

“hayırlı olsun” dedi İlyas. “rabbim huzurla, sağlıkla, mutlulukla dolu bir ömür nasip etsin.”

“amin” dedi Leyla. “bollukta da darlıkta da, sevinçte de acıda da, bizi bir eylesin. İki canımız bir ömrümüz olsun.”

İlyas tebessümle elini tutup “amin” dedi canı gönülden. Sonra da Leyla’nın alnından öptü. Leyla kocasına sevgiyle bakıyordu. İçinde büyük bir mutluluk vardı. Umudu ise hepsinden büyüktü.


Yorum bırakın