Hikayesi Olan Yapılar, Kimdir?/Nedir?

Ayasofya’nın Tarihi

Ah şu Ayasofya! Ne yangınlar, ne isyanlar, ne badireler atlattı. Bu gördüğünüz Ayasofya, Konstantinapolis için yapılan üçüncü Ayasofya. İlk ikisi yıkıldı. Şimdilerde ise İstanbul’un Fethi’nin bir sembolü haline geldi. Hadi, Ayasofya’nın tarihine şöyle genel bir bakış atalım.

Sevgili Meyus Okur; Ayasofya gibi görkemli olunuz. Zira kendisi tarihin ağır ve tozlu sayfalarından biridir. Ne İmparatorlar ve İmparatoriçeler, ne Patrikler, ne Padihşahlar ve Sultanlar, ne sanatçılar gördü kim bilir. Kimler kimler ayak bastı, gelip geçti içinden. Ah şu tarih! Ne kadar acımasız!

Bilindiği üzere Hristiyanlık, Roma İmparatorluğunda 313 Milano Fermanı ile resmi din haline geldi. Eh haliyle koskoca Konstantios’un şehrine Hristiyanlığı yüceltecek ve halkı çekecek bir mabet yapılması şart oldu. Bu yüzden ‘Büyük Kilise’ adıyla ilk Ayasofya 360 yılında İmparator Konstantios tarafından inşa ettirildi. Ancak ilerleyen vakitlerde İmparatoriçe Eudoksia’nın Ayasofya’nın yamacına çıplak bir kadın heykeli diktirmesi yüzünden, Patrik Chrysostomos ‘un sert eleştirilerine maruz kalınca İmparatoriçe; “ulan senin söylenmeni çekemem kovdum seni! çık git şehrimden” diyince, halk bunu karşılıksız bırakmıyor. At Meydanı’nda toplanıp isyan başlatıyorlar ve böylece ilk Ayasofya yıkılıp gidiyor. Bugün bile tam olarak konumu tespit edilememiştir.

İkinci Ayasofya ise 415 yılında İmparator II. Theodosios tarafından yaptırılıyor. Bu kilise ise 532’de Justinianos’un tahta çıkmasından rahatsız olan Maviler (aristokrat kesim) ve Yeşiller (tüccar kesim)’in Nika (Zafer) ayaklanmasında yıkılıyor. Bu kiliseden geriye kalan temel yapı ve havarileri temsil eden kuzu kabartmaları halen mevcuttur.

Gelelim işin dedikodu kısmına. Efendim Doğu Roma tahtında oturan Theodosios ardında bir varis bırakmadan ruhunu teslim edince yerine muhafız alayının başındaki adam, Justinis geçiyor. Bu Justinis de okuma yazma bilmeyen kaba saba bir adam. Hal böyle olunca; hipodromda seyislik yapan yeğenini yanına çağırtıp, “yeğenim, sen benim yardımcım olasın hele! bilirim zeki uşaksın” diyor. Yeğeni ise meşhur Justinianos’tur.

Justinianos; amcasına devlet işlerinde tam yedi sene yardım ediyor. Sonunda amcası ölünce tahta o çıkıyor. Aman yarabbi dedikodunun büyüğü şimdi geliyor. Bu Justin sirkte ayı oynatıcısının kızı olan Theodora’ya aşıktır. Sevdiği hatunu alabilmek için kanunlarda gerekli ayarlamaları yaptırır ve dansöz olan sevgilisi Theodora’yı kendine hatun sarayına imparatoriçe olarak alır. Tabi halkın kaymak tabakası şok! Bir dansöz parçası olan Theodora’nın önünde eğilmek zorlarına gidince güçlerini birleştirip ayaklanırlar. Toplanan halk Nika! Nika! diye bağırır. Nika; zafer demektir.

Bizim Justin bu haberi alınca kaçmak ister. Ancak Theodora, sefilce kaçmak yerine; üzerimdeki erguvan rengi ile ölmeyi yeğlerim diyor. (Eh kız da ne yapsın o kadar yıl sirklerde, eğlence mekanlarında dansözlük yapmış, sonra da saraya imparatoriçe olmuş. Bırakır mı bırakmaz!) Zira mor rengi, Doğu Roma İmparatorluğu’nda sadece asillerin giyebildiği bir renktir. Hanımının sözünü dinleyen Justinianus ise kaçmak yerine savaşmış ve daha kuvvetli bir şekilde tahta çıkmış, tarihe adını öyle ya da böyle imparator olarak yazdırmıştır. Demek ki neymiş? Hatunun sözünü dinlemek gerekmiş. 🙂

Büyük Zafer kazanan Justinianos ve Theodora zaferlerini taçlandırmak için üçüncü ve bildiğimiz Ayasofya’yı, devrin iki önemli mimarı İsidoros ile
Anthemios’a yaptırırlar. Ayasofya, beş yıl süren inşasının ardından 537 yılında büyük bir törenle açılır. Kayıtlarda Justinianos’un açılış günü, kilisenin içine girip Süleyman Mabedi’ni kastederek; ‘ Ey Süleyman seni geçtim!’ diye bağırdığı geçer.

Ayasofya; 1453 yılında Fatih’in, İstanbul’u fethiyle camiye çevrilir. Minareleri ise Mimar Sinan tarafından yapılmıştır. İçine girip gezen herkesin aşina olduğu sekiz büyük hat levhası ise Hattat Kadıasker Mustafa İzzet tarafından yazılmıştır. Ayasofya, Mustafa Kemal Atatürk’ün emri ve Bakanlar Kurulu kararı ile 1935 yılında müze haline getirilmiştir.

Amiyane tabirle Tarih Yazıcılığı çok dönek bir iştir Meyus Okur. Kazananın hükmünü koyduğu tarih ilmi, maalesef çoğu zaman da güvenilmez oluyor. Örnek vermek gerekirse; ben şimdi Osman Bey aslında çok beceriksizdi. Yanındaki adamlar sayesinde devlet kurdu desem, sonra başka bir yerde Osman Bey çok akıllı ve liyakatli bir devlet adamıydı desem? Hangisine inanmayı seçersiniz? İşte Ayasofya’nın ve dolayısıyla Bizans’ın tarihi de böyledir. Pek çok farklı söylem pek çok farklı fikir vardır. Eğer siz de; “hayır efendim! Ben falanca kitapta bu olayı şöyle okumuştum. Sen yanlış biliyorsun” diyorsanız, buyurun yorum kısmına… Güzel günler dilerim.

Yorum bırakın